14 Kasım 2013 Perşembe

Work Bitch!

Merhaba blog :)


Uzun zamandır yazmıyorum ama artık alıştın sen dengesizliğime :) Bu aralar her şey olması gerektiği gibi hatta olması gerektiğinden daha da güzel.

Hemen kısaca gelişmeleri açıklayayım,

Ailemle aram gün geçtikçe daha da sıkı bir ilişki içerisine giriyor. Hatta annemin gay'leri koruyucu lafları beni baya mutlu ediyor. Bana güvenleri tam ve sonsuz. Evde sözü geçen kişi ben oldum artık. Bir şey yapılacaksa bana danışılıyor. Sebebi ise gösterdiğim yollardan hep güzel sonuç alınması.

Öğrenci sayımda patlama oldu. Okul olmadığı için artık gündüzleri de derse gidiyorum. Fakat yüksek tempo hoşuma gidiyor. Ama öğrenciler biraz zorluyor çünkü; Türk eğitim sisteminin ezberci yolları tüm öğrencileri ezberlemeye itiyor. Bense ezber bozan olarak onlar bilim adamı olacaklarmış gibi yetiştiriyorum. Başlangıçta çok zor oluyor. Ama kavradıktan sonra ezberci sistemin *mına koyuyorlar.

Öğrencilerin başarısındaki artış ve üstüne bir de bu eğitim koçluğu konusunda artık ismimin duyulması çok mutlu ediyor beni. Maddi açıdan verdiği tatmin ise bir hayli fazla.

Gündüz de derse gittiğim için sabah 8:30 gibi uyanıp 2 saat kadar yatak keyfi yapıyorum (günaydın mesajları, sohbetler, twitter, arkadaş grupları muhabbeti) ve saat 10 buçukta yataktan çıkıyorum. Sporcu kahvaltımı yapıyorum.

Gündüz spora gitmeye alışmaya çalışıyorum. Britney Spears - Work Bitch, Britney tarafından benim için yazılmış bir şarkı. Çıldırıyorum sporda. Ama en vazgeçilmezlerim elektronik müzik listem. Circuit'ten sonra kaptığım bu illet her cızırtıda kendimden geçmeme sebep oluyor.


Master konusunda ise her hafta İngiltere'den okul temsilcileriyle mülakata giriyorum ve sonuçları hep çok iyi oluyor. Okuldaki hocalarımın da beni cesaretlendirmesi gerçekten içimdeki gücü patlattı ve sınır tanımıyorum. Eylül 2014'de başlıyorum master'a. Ama hayatıma bir mühendis olarak mı yoksa bir bilim adamı olarak mı devam etmem gerektiğinin ayrımındayım. Çünkü yapacağım masterlar bu konuda ayrılıyor. Science olarak mı Master of Science In Engineering mi yapmalıyım kendime soruyorum.Adımlarımı emin olarak atmak keyif ve güven veriyor.

Arkadaşlık ilişkileri ise çok güzel gidiyor. Yeni edinilen arkadaşlıklar keyifli ve hoş. İnsanlara en saf ve en içten iyi niyetinle yaklaşırsan karşı tarafın sana iyi niyet göstermekten başka çaresi kalmıyor. Bunu tecrübe edindim. Gay dünyası özellikle İstanbul'daki gay dünyası dedikodu kazanı. Ağızlarına verecek çok malzemem olsa da arkamdan konuşulanları duyunca mutlu oluyorum. Sadece sapıklığımdan değil, insanlığımdan da bahsediliyor. NSA olarak takıldığım kişiler bile trip atıp konuşmuyorlar bazen. Ama 1 ayın sonunda anlayarak özür diliyorlar. Tabii ki de kocaman sevgi yumağı ben, affediyorum zamanında kırıcı olsalar bile. (Art niyeti olanlar mevcut tabii ki fakat onların herkese art niyeti olduğunu duyuyorum ve bazen görüyorum. Hayatları yalan üstüne kuruluymuş meğerse. Zaten de herkesin onlardan ve ondan illet hastalıklı gibi bahsetmesi de düşüncelerimi doğruluyor.)

Bazen tereddüt ediyordum ve fazla sorguluyorum kendimi fakat geçtiğimiz zamanlarda bir psikiyatr ile tanıştım. Kafamdaki şüpheleri aktardım fakat açıklaması daha doğrusu onun gözünde çizdiğim profilin sonucu, hoşuma gitti. "Senin gibisine gerçekten çok az rastlanır bu hayatta. Herkesin kafasındaki kalıplardan çok farklısın. Seni anlayabilen insan azdır ama Dünya'nın en mutlusu ve şanslısıdır." dedi. İlk bana yazmasının vermiş olduğu bir sonuç diye düşünürken zamanla gerçekten öyle olmadığını verdiği örneklerle anladım. (Not: Ben de saf değilim.)

Dün gece kuzenlerimle beraberdim. Bu senenin en güzel olaylarından birisi beni öğrenmeleri oldu. Dün çok keyifli bir gece geçirdik dışarıda. 23 Kasım'da birisi nişanlanıyor. Çok heyecanlıyız.



Hayatıma dair her şeyi aylık olarak özetledim. Ayrıca bugünlerde hoşuma giden bir şey de ülkemin bu başımızdaki gerizekalılara karşı gösterdiği savaş. Gün geçtikçe çığ gibi büyüyen tepkiler sonucun güzel olacağını gösteriyor ve hilelerin sökemeyeceğini gösteriyor siyasi oyunlar da. 10 Kasım'da 09:05'de Dolmabahçe Sarayı'nda ATAM'ı ziyarete gitti. Gözlerim doldu ama göğsüm de gurur doluydu. Onu her gün anıyor ve özlüyorum.




Bir sonraki yazıda görüşmek üzere blog!


5 Ekim 2013 Cumartesi

Genel özet

Günaydın blog :)

Dışarıda yağmur yağıyor. Yeni dekore ettiğim odamda dünyanın en rahat yatağında, yeni pufidik yorganımın ve saten nevresimlerim içinde adeta bir diva gibi uyandım. ajhgsahgajs



Dışarıda zıkkım gibi bir yağmur yağıyor. Camdan onu seyrediyorum ve birazdan kahvaltı yapıcam. Bugün ıvır zıvır işler konusunda gene rekor kırabilirim. Ama en önemlisi telefonumu servise götürmek. Elimden uçtu ve AVM'nin ikinci katından zemin katına çakıldı. Paramparça oldu. Hala umudum var çalışacağına dair.

Dün saçımı kestirdim. Artık baya bu modele alıştım. Sakalımı da değiştirdim. İbiza'daki iltifatlardan sonra, İtalyan tarzı tıraş oldum ve boyun kısmındaki sakalları sıfır yaptırdım. Sanırım o da yakışmış tepkilere bakılırsa.

Geçen hafta sonumdan da bahsedeyim kısaca. Ankara'dan gelen arkadaşlarımın ısrarı üzerine Love'a (gay club) gittik. En son 16 ay önce falan ilişkim varken gitmiştim. Gene sevmedim gene sevmedim. Ama gördüğüm ilgi karşısında şımardım. Saçlarım üstleri ağzıma kadar uzadığı ve lüle lüle olduğu için ıslak bırakıp sprey sıkıp gittim. Daha da lüle oldu. Dans edince de ıslak görünümüne gerçekten ıslaklık eklenmesi, savrulması tam bi Petek Dinçöz... dsjagfsajdasf




Gece boyunca kimseyi beğenemedim son geldiğim seçici noktada ama arkadaşlarımla baya güzel eğlendik. Herkes beni tanıdı ve seni takip ediyoruz dediler. Ebemi bile görmüş olabilirim gay ise. Herkes ordaydı sanki. Fransız çok güzel bir kız bile, "Lütfen bu şirinlikle ve seksilikle bana gay olmadığını söyle ve seni otelime götüreyim." dedi. Ama olmadı. :/ Telefonumu aldı görüşücez ama. Galatasaray'da Hukuk okuyormuş. Daha doğrusu Erasmus'la gelmiş. Ne çenem düştü gene. Neyse, eve geldiimde sabah 8'di. Biz o ekiple Barcelona'da da eve geldiğimizde saat 8 oluyodu hep. Gene birlikte bunu yaptığımıza baya sevindik.

Spora gelince, tam gaz devam ediyor. Artık her spor salonunda olan, gözde vücutlulardan biri oldum. Kilo olarak 77 civarında seyrediyorum. Tatil dönüşü 71 falandım ki artık çok konsantre çalışıyorum. Kaybettiklerimi aldım. Kronometre falan bile kullanıyorum çalışırken. Kısa şortum üstümü örtemeyen kocaman atletlerim ve bilumum aksesuarlarımla spor şıklığı diye bir defileye katılmalıymışım spor müdürünün söylediğine göre. Katılıcam. Rakibimi yenicem. jhgdahgdfaf



Bu arada lütfen bloggerlar olarak "Google+" yani "G+" kullanalım. Yayalım yaygınlaştıralım. Kendisi facebook gibi evet doğru. Ama blogger'la bağlantılı olması blogunuzu kullanıcı profili yapıyor ki yayınlarınızı kolayca paylaşabiliyorsunuz. Ayrıca facebook messenger gibi mesaj programının da olması bloggerlar arası iletişimi daha sıkı tutar. Tabi android kullanıyorsanız bu dediğim özelliklerden maksimum derecede faydalanırsınız Android'in google'la ortaklığı olduğundan dolayı.




Bir deneyin, biraz değişik ama çabuk alışacaksınız :)

Ben bilgisayar şarjım bitmeden bu yazıyı postalamak için kısa kesiyorum.

Ha kariyer planlarımda oturdu artık. Güzel olacak sanırım benim adıma. Anlatırım kesinleşince.

Gülü gülü blog. :)

27 Eylül 2013 Cuma

Gış geldi aaanıım.

Kış sezonunu açtım. 

Ne demek yani bu dersen, derslerim başladı öğrencilerimle. Açıkçası özlemişim ders vermeyi. Çılgın ve hareketli bir yazın ardından tekrar kendimi bir işe yararken bulmak mutlu etti beni. Dün derse gittim ordan da spora gittim.

Geçen gece G+' a gönderi attığım saatlerde İstanbul'a dönüyordum havaalanındaydım. Geldikten hemen sonra yazacaktım ama açıkçası canım pek istemedi,  zamanım da olmadı :/

En yakın arkadaşlarımdan bir tanesi babasının işinden dolayı Ankara'ya taşındı. Biz de deliler grubu olarak, canı sıkılmasın moral olsun diye onu ziyarete gittik. Bi kısmımız buradan otobüs macerasıyla gittik. Bi kısmımız da İzmir'den geldi. 

Otobüs kısmı çok eğlenceliydi çünkü Kamil Koç'un yeni Ra-hat 4N otobüslerinin bi'dildo sokmadığı kalıyor seni mutlu etmek için. Uçak bile bu kadar rahat olamazdı. Zaman nasıl aktı ve gitti bilemedim. 

Hep beraber Ankara turu yaptık. Gezdik yeni yerler keşfettik ve Ata'mızın izinden giden gençler olarak Ata'mızı ziyaret ettik. Benim kaçıncı gidişim bilmiyorum, Resmi devlet ziyareti gibi neredeyse her gidişimde geziye Anıtkabir'den başlıyorum. Ama her seferinde daha da gururlanıyorum.

Sonrası hep benzer şeylerdi. Onlar gittikten sonra ben biraz daha kaldım Barcelona'da tanıştığım arkadaşlarımı ziyaret için. Bi'gece de onlarda kaldım. Baya eğlenceli ve keyifli geçti :) Sonraki gün Ankara'da serbest ve tek dolaşma günüydü. Eğlenceli geçti o da ;)

Kış geliyor ve her şey düzene oturmaya başladı. Şimdi master araştırmalarına başlıyorum. Bir iki danışmanlık bürosundan randevu alıcam haftaya. Bir kaç kişiyle görüştüm de. Kariyer planlarım beni heyecanlandırmıyor değil :)

İşte öyle blog, 

evriting iz okey. 


25 Eylül 2013 Çarşamba

İyi ki..

Bazen "iyi ki hayatımdalar" dediğin insanlar olur ya blog, ben çook fazla sayıda sahibim. Eve dönüyorum, havaalanı yolundayım Ankara'da. Çok tatlı insanları bırakıyorum burada, yeni tanıştığım,1 aydır tanıdığım.

Yüzümde bi tebessüm, içimde bi burukluk yaratabildiler.


Öptüm seni blog.

11 Eylül 2013 Çarşamba

Sıkkın zamanlar

İyi geceler blog,

Biraz tatsızım. Hala tam olarak enerjimi toplayamadım tatil sonrası. Sana söylemeyi de unuttum. Gözümde, sağ gözümde enteresan bir hastalık oluştu geçen hafta sonu. Görme yetisini %70 kaybetti. Dışarıdan bakıldığında bir sorun yok gibi gözüküyor. Fakat aslında görmüyor. Zaten gözlerim 4.75 bozuk olduğu için ve bu hastalıktan dolayı lens de takamadığım için sağ gözüm tamamen görmüyor aslında. Doktora gidiyorum sürekli. Bu cuma gene randevum var. Sürekli takipteyiz. Fakat doktor zor geçecek bir şey olduğunu ve sabretmem gerektiğini, kalıcı olmaması için elimizden geleni yapacaklarını söyledi.

                                         Kornea tabakam boyanıp bakıldığında ki görüntü böyle oluyor.

Bu hayatımı ciddi biçimde etkiledi. Sürekli olarak baş ağrısı var. Mesafeleri ayarlayamıyorum. Bardağı tezgaha pat diye vuruyorum. Tutacağım şey daha uzakta duruyor aslında ama ben tutacakmış gibi uzanıyorum. Araba süremiyorum. Gün ışığı çok rahatsız ediyor. Evden de çıkamıyorum. Şu an bu blogu da nası yazdığımı görme. Ağlarsın.

Evde sürekli olduğum için yapacak bir şey de yok. Eve alarm takıldı. Hırsız ve yangına karşı. Günlerdir ustalar onla uğraşıyodu ben de görebildiğim kadar yardım ettim onlara. Bugün yatak başlığı yaptırmak için mobilyacılar sitesine gittik annemle. Ama ben baş ağrısından duramadım. Sonunda hallettik cuma günü geliyor. Odamı çok değiştirdim. Dünyaları attım resmen. Ne kadar az eşya o kadar rahat hayat mantığı oluştu bende. Ivır zıvır ne varsa atıyorum.

Telefonumun da hafıza kartı bozuldu. Hasarlı diye uyarı veriyor. Eskiye dair ne kadar fotoğraf video varsa gitti. Mezuniyetim, tatiller, anılar...Kurtarmak için çabaladım ama gözüm ona da engel oluyor. Bilgisayar ekranı gözümü acıtıyor. Üzüldüm çok ama belki de olması gerekiyordu dedim kendi kendime öyle avuttum kendimi.

İşte öyle blog. Kendimi çok iyi hissetmiyorum bu ara. Master başvuruları ve görüşmelere de gidemiyorum. Bıraktım her şeyi. Olursa olur olmazsa çay demleriz mantığındayım artık.

Ben biraz daha yatayım. Yoksa baş ağrısından bayılıcam.

İyi geceler blog.

1 Eylül 2013 Pazar

Dünya Barış Günü ve ıvır zıvır hayatım

Dünya barış günün kutlu olsun blog!

Bugün 1 Eylül Dünya Barış günü. Aslında ironik bir gün. Hitler'in Polonya'yı işgalinin başladığı bu gün, Dünya Barış Günü olarak kutlanıyor. Ülkemizde de enteresan bir direnişe sebep oldu. Cihangir merdivenleriyle başlayan gök kuşağı renkleri, tüm ülkenin kaldırım ve merdivenlerine yayıldı. 

Bıdıbıdıbıdıdıdıbıbıdbdıbdıbdı.

Sonuç olarak, barış ve toplumsal huzurun olduğu bir ülke ve Gezegen diliyorum. İnsanların birbirlerinin hayatlarına hoşuna gitmese dahi saygı duyduğu ve karışmadığı bir Dünya olsun.

Karışmak meselesine gelince :)

Bir önceki yazım çok beğenildi. Bundan sonra bu nitelikte yazılar da paylaşmaya karar verdim. Tabii ki yukarıda belirttiğim gibi, herkesin hoşuna gitmediğini ama onlara saygı duyduğumu ve ne kadar hakaret edip kırmaya çalışsalar da onları "Çok sevdiğimi ve bunun asla değişmeyeceğini" paylaşmak isterim. Çünkü aslında yaşanan her şeyi kenara bıraktığımızda bazılarının nasıl insanlar olduklarını biliyorum. Bu da, herkesin düşündüğünün aksine, benim onları sevmeme yeterli.

Blog teması ve beğeniler için de ayrıca teşekkür ediyorum. Yeni bir haber vermek istiyorum. Yorumların bazıları beni düşündürttü ve karar verdim.

Bu blog'a artık devam etmicem. Yeni bir blog açacağım.

Sebebine gelince, bu blog başta bir kişiye atanmış olarak açılmıştı. Hayatımdan gittikten sonra ona atanmış bir blogta hayatımın geri kalanını ve başkalarıyla olan kısmını paylaşmam aslında bir bakıma huzursuz ediyordu beni. Bu sebeple karar verdim.

Bu biraz zaman isteyen bir durum. Çünkü ev değiştirmek gibi yeni blogun ismini içime sindirebilmem lazım. Tema olarak bu temayı kullanmaya karar verdim. Zaten yeni bir başlangıç için değiştirmiştim.

Benim hayatıma gelince. Tatilden sonra rahatsızdım ve daha da hastalandım sonunda Yeditepe Üniversitesi Hastanesi'ne yatmak zorunda kaldım. Verilen serum ve ilaçların ardından kendime geldim. Orada uzmanlığını yapan bir gay arkadaşım olabilecek tüm ilgiyi gösterdi ve tüm tahlillerimi yaptırdı.

Spor supplement'lerinden ötürü karaciğer ve böbreklerim herkesin merak konusuydu. Karaciğer enzimleri, üre, kreatinin, kolestrol, şeker vs. tam kan sayımı, idrar tahlili, HIV, Hepatit B ve Hepatit C testleri yapıldı. Tüm değerlerim mükemmel çıktı. İdrarımda spordan önce olan kristal ve kumlar gitmiş ve tertemiz olmuş. HIV, hepatit B & C ise negatif çıktı. Üstelik Hepatit B'nin aşı titresi o kadar iyi çıktı ki Hepatit B'li birisiyle birlikte olsam da bulaşması imkansız gibi bir şeymiş. Tatilden geldikten sonra 2 hafta geçmişti ve bu da HIV antijen testi için ideal bir süre idi. Bu sebeple korunmuş olduğumdan tatille ilgili hiç bir sıkıntı ve sorun yok.

Şimdi dinleniyorum ve çok daha iyiyim. Fakat kaybettiğim 6 kiloyu geri almam lazım acilen. Bu sebeple bir başlangıç olarak, yarın spora devam ediyorum. Circuit'ın gazıyla. Çok daha iyiye.

Kendine iyi bak blog.

27 Ağustos 2013 Salı

İçine Neriman Teyze kaçmış Türk "geyi"

Bugünkü yazımı içine teyze kaçmış Türk gaylerine atıyorum.

Millet olarak başkasının işine, çocuğuna ve yaşamına karışmaya bayılırız. 

Asansörde karşılaşılan bir bebek ve annesine "Hava soğuk be kızım. Üşür bu bebek. Neden giydirmedin ki daha kalın?" der. Teyzenin amacı sadece iyi niyettendir. Ama düşünemediği ve saygısızlıkta bulunduğu durum vardır aslında ortada.

Teyzenin iyi niyetten karıştığı durumdaki saygısızlık şudur: "Bu kadın bunun annesi. Çocuğu yetiştirme ve büyütme hakkı bu kadına ait.Yaşamları hakkında bilgim yok. Belki bebek egzama, kurdeşen döküyor ve terlememesi gerek. Bunu uygun görmüş ve yapmış. Ben HANGİ SIFATLA daha iyi bileceğim?" Bu kapalı bir şekilde anneye "Sen mi daha iyi bileceksin bebek yetiştirmeyi ben mi? Öyle yapılmaz o, benim dediğim gibi yapılır." demektir.

İnsanların hayatlarına, kim olursa olsun (Anne, baba, sevgili, kardeş, arkadaş vs.) karışma hakkına sahip değilizdir. Tavsiye verebiliriz yakınlık derecesine göre.Ama yargılama ve "böyle yapmıyorsun çok üzücü, yazık." demek ayıptır. Üzül istediğin kadar. Sen üzülücen; o üzülmicek ki? O mutluu? Sen niye üzülüyorsun?

Bu patavatsızlık hat safhada nesilden nesle aktarılmaktadır. Kendi hayatlarımızda her şey tam ve doğru gidiyormuş gibi başkalarının hayatlarını yargılar ve eleştiririz. Bunla çoğunuz yapılan yorumlar hakkında yüzleşiyorsunuzdur. Hala yorum yapmayı, burun sokmayla karıştırıyoruz.

Başka acı gerçekler de var. Hiç sorulmamış, düşünülmemiş, muhakemesi yapılmamış acı gerçekler.

Dillerden düşmeyen bir normal, düzgün, doğru dürüst algısı var. Bu algıları kullanırken en dikkatli ve bilinçli olması gereken kişi sensin, homofobik bir toplumda anormal, ahlaksız olarak gösterilen gay arkadaşım. Başka bir kişiyi, sana ahlaksız diyen bir ahlaki sistemin yargılarına göre eleştiriyorsan, sen ahlaksızın daniskasısın. 4-4'lük ahlaksızsın. Önce kendini konumlandır "normaller ve normlar" arasında. 

Sen 2000 km doğuda doğsan başını keseceklerdi gay olduğun için? 900 km kuzeyde doğsan hapse girecektin gay olduğun için. 2000 km batıda doğsan, ailene erkek arkadaşını tanıştırıp düğün hazırlıkları yapacaktın. Belki de doğacak çocuğunuz için isim düşünüyordun.

Şimdi söyle bana, hangi topluluk normal? Baş kesen mi, hapse atan mı, gay aile kurma hakkı tanıyan mı? Seçeceğin her seçenek için diğer iki topluluk tarafında anormal olacaksın. Yani gördüğün gibi asla herkese göre "normal" olamazsın. Erkekle yatıyorsun. Üst kat komşuna göre anormal, bana göre normalsin. Peki ger çekte nesin? Gerçekte erkeklerle yatan bir adamsın. Normali anormali yok. Busun sen.

Group sex yapıyorsun. Kerem'e göre terbiyesizsin. Bana göre eğlencelisin. Aslı'ya göre ilginçsin, Merve'ye göre enteresansın. Kendine göre ise grup seks yapansın. Peki aslında sen nesin? Grup seks yapan bir adamsın.

İlişkisi bitmiş ve her hafta bir ilişkiye başlamayan, kariyer planlarım ve özel isteklerimden ötürü önümüzdeki 10 yıl ilişki istemeyen birisiyim. Bu sebeple tek gecelik ilişkilere ve yurt dışı seyahatlerine sıcak bakıyorum. Sana göre tek gecelik ilişki yaşamayı sevdiğim için ortam gülüyüm. Burak'a göre çok cool'um. Ayça'ya göre hastalıklıyım. Peki aslında hangisiyim? İlişkisi bitmiş ve her hafta bir ilişkiye başlamayan, kariyer planlarım ve özel isteklerimden ötürü önümüzdeki 10 yıl ilişki istemeyen, bu sebeple tek gecelik ilişkilere ve yurt dışı seyahatlerine sıcak bakan birisiyim. 

Ben buyum. Sana, Kenan'a, Ayça'ya ya da X'e uymadığım için hiç bir yargınızın ve sıfatınızın sahibi değilim. Size uymak zorunda değilim. Uyulmuyorsa yapılması gereken, o "İlişkisi bitmiş ve her hafta bir ilişkiye başlamayan, kariyer planları ve özel isteklerinden ötürü önümüzdeki 10 yıl ilişki istemeyen, bu sebeple tek gecelik ilişkilere ve yurt dışı seyahatlerine sıcak bakan birisi." demek. Orospu, ortam gülü, hasta demek değil. Eğer diyorsan, sen de başkalarına göre öylesin.

Bu algı tabi ki bu yazıyla değişmez. Başka toplumlar ve yaşayış biçimleri görmedikçe değişmez. Belki kıvılcımı oluşturur bu yazı. Belki insanlar etrafı sorgulamaktan önce kendilerini sorgulamaya başlarlar. Umarım oralarda bir yerde beni anlayan birisi vardır. Yoksa da ben yalnız başıma da mutluyum :)

Not: Yazıyı sindiremeyip avukat tutup devasa yorumlarla gelecek olan okurlar, Yorumlarınızı tabii ki yayınlarım ama cevap vermeyebilirim.

24 Ağustos 2013 Cumartesi

Küçük bir detay.

Dün söylemeyi unuttum sana blog. Barcelona'da nadir de olsa kültür turizmi yaptım. Picasso Müzesi'ne giderken dar bir sokak vardı. Üzerinde sağlı sollu dükkanlarda eşyalar satılıyordu. Ben de orada bunu gördüm.


Bu baykuş'un benim için bir önemi ve anlamı var. Ne zaman görsem, aklıma gelir. Bu sefer de gördüğümde aklıma geldi ve bunu onun için aldım. Başucumda Çeşme'deyken topladığımız taşları yapıştırıp oluşturduğum ve üstüne U T yazdığım ufak anıtın yanına koydum. Sabahları kalınca ilk gördüğüm şey oluyorlar. Mutlu oluyorum.

Şimdi ağzımdaki diş macunu klavyeye damlamadan banyoya gidiyorum ben.

İyi geceler <3

22 Ağustos 2013 Perşembe

Hell!!!

Hola Papi!

Çok enerjik ama aynı zamanda bitik bir şekilde yazıyorum sana blog. Pazartesi günü bahsettiğim ibiza-Barcelona tatilinden döndüm. Aslında geçen perşembe dönecektim ama hayatımın deliliklerini yaptığım bu tatilde bir delilik daha yaptım ve tatili uzattım.

Tatilin nasıl geçtiğini soracaksan, çıplaklığın dibine vurulan bi festivalde günler geceler birbirini kovaladı. Çıplak vücut ve popo/pipi görmek istemiyorum. Aynı zamanda kaslı erkek de.

Ama çok güzel arkadaşlıklar edindim. Harika vakit geçirdim. Ne yalan söylim, üzüldüm de. İnsanlar sevgilileriyle gelmişti. Hayatlarının deliliklerini yapıp romantik anlarda da birbirlerine sarılıyorlardı. Bir gün acaba öyle bir şeye ben de sahip olur muyum acaba?

Uykusuz kalmaya, düzensiz beslenmeye vücudum dayanamadı ve hastalandım son 2 gün. Ama bu gene de çıplak gezmeme ve partilememe engel olamadı. Fakat geldiğimden beri evden çıkmadan yatıyorum. Tecrübeler kazandım!

Önümüzdeki seneyi iple çekiyorum. Bir çok konuda tecrübe kazandım ve artık bazı önemli mevkiilerde arkadaşlarım olduğu için partilere çok para harcamadan girebilirim :)

İbiza inanılmaz bir yer. Fakat gay hayatı daha arka planda kalıyor. Bu sebeple önümüzdeki sene İbiza yerine Mykonos'u seçebilirim. Ama çok da güzel bir ada, straigh acting de olsa gönlüm orada kalmadı değil.

Bir de dünya gerçekten küçük. Kimler birbirini tanıyormuş aklım çıktı. Gerçekten bir avuç gayiz.
Bir sürü pornocu gördüm. Hatta... Damien Crosse.. Kendisiyle öpüşüp yiyişme zevkine eriştim. Bir tane daha ismini bilmediğim ama sead cody'de oynayan bir pornocu ile çok duygusal ve tatlı an paylaştım.
Hatırlayamayanlar için göstereyim Damien Crosse bu adam.



Bir de Papa Party'nin prodüktörü Eliad Cohen'le tanıştım. Hatta fotoğraf çektirdim.

Bu partinin sonrasında çok çılgın şeyler oldu. Pervert denen (ingilizce'de sapık anlamına gelir) fetiş partisine gittik. Circuit partileri efsaneydi. Saat sabah 9 gibi eve girdim. Ama enerjim hala bitmemişti.

İşte bazı fotoğraflar;




Biz de çıplaktık. Yani altımızda jockstrap vardı ama terden sırılsıklam olmuştu. Önceden eczaneden aldığımız bir efsane sayesinde bütün gece sert dolaştık. Dolayısıyla aslında çıplaktık.

Bu da Waterpark day&night'tan bir video. Sabah 9'dan ertesi gün sabah 7 buçuğa kadar kesintisiz dans ve eğlence.. İnanılmazdı. Kusursuzdu.



Çıplaklar plajında güneşlendim. Çok güzel bir duyguymuş. Denize girmek, yüzmek falan. İnsanın doğaya ait olduğunu hissettiriyor.

Daha neler var ama bu kadar anlatabilirim edep sınırları içinde. Zaten de uyumam lazım.

Genel olarak,
ilk defa tek başıma tatile çıktım. Tek kalmadım hiç ve çok eğlendim. Her çılgınlığı yaptım ve sırtımdaki kanatların rüzgarını yüzümde hissettim. Mutlu oldum; çünkü bir hayalimi gerçekleştirdim. Bazı konulara bakış açım değişti. Ha bir de, sanırım önümüzdeki sene Matinée Group'a başvurucam. Dansçı ya da barmen olmak için.

1 Ağustos 2013 Perşembe

Hayallerimden biri

İyi geceler blog,

Artık şaşırıyorsun sanırım sık yazmama :) Ama alışmaya başladım (Bu kaçıncı laan! )
Şu an huzurluyum ve rahatım. Niye taş mı taşıtıyolardı sana diyeceksin ama insanın iç huzuru olmazsa, inan taş taşısan daha rahat olursun. Bu ara aile durumları birazcık duygusal ilerliyor. Belki de bana öyle geliyor.

Biraz açmak gerekirse, geceleri eve 3,4,5 de geldiğim oluyor. Tüm kış boyunca yoğun çalıştığım için ve yeterince ekonomik özgürlüğümü elime aldığım için kimse bir şey diyemiyor. Fakat "bize zaman ayırmıyosun, bu gecede mi yoksun, artık yüzünü unuttuk, bu sefer nereye? gibi baskıcı cümlelerin sayısı bi hayli arttı. Lafta söylemesi-- satırlarda okumasında sorun yok ama sürekli duydukça insan gerilmeye başlıyor.

Şu ana kadar ailemle aynı evde yaşamaktan yana pek bir sıkıntım yok. Sadece biraz fazla bana düşkünler.

Yoksa,
Odam karıştırılmaz,
İsteklerim yerine getirilir,
Beni düşünürler,
Manevi olarak hep yanımdadırlar.

Özgürlüğümü hissettiğim dönemde, istiyorum ki artık bana bu baskıyı da yapmasınlar. Zaten gay olduğumu bilmemeleri yeterince baskı oluşturuyor vicdanımda. Bide gece gizli iş çevirince ve üstüne gene mi yoksun laflarını duyunca kendi kendime işkilleniyorum.

Son zamanlardaki huzursuzluk ise buna ek olarak birazcık fazla yardımsever olmam. Aileme karşı her türlü fedakarlığı sonsuza kadar yapmaya hazırım. Yapıyorum da. Herhangi bir işleri olduğunda asla surat asmadan peki der yerine getiririm. Fakat sorun burada başlıyor. Ben yaparım ederim dedikçe daha da bağlanıyorlar.

Mesela,
+Babaannenler bize gelecek alacak kimse yok. Karşıya geçmelisin.
Peki.

+Pazartesi müşteri sunum bekliyor. Hazırlar mısın?
Peki.

+Anneannen banyosunu yaptırıyor. Karşıya Bauhaus'a gitmemiz lazım. Alınacak malzemeler var.
Peki.

+Ben müşteriye gidiyorum. Fabrika boşta kalacak yerime gelip bakar mısın?
Peki.

+Araba servise gidecek
+İnternet bozuldu
+Havaalanına bizi bırak
+Şurayı anlayamadım
+Bahçe mobilyalarını gölgeye al
+İlaçların anneanneye gitmesi gerek
+Arabayı yıkatman lazım
+Kış bahçesinin aydınlatması bozuk.
+Şu menteşe kırılmış.
+Bu çerçeve asılacak
+Bu askıyı değişelim.
.
.
.
.


Sonsuza kadar gider. Yapıyorum da gık demeden. Fakat buna karşılık bitanesine hayır dersem, zaten ne zaman bişey söylesek... le başlayan bi sitem duyuyorum. Tüm bunları yapıyorsam biraz da gezmeyi hak etmiyo muyum? Gezerken de aklımın vereceğim hesapta kalmaması gerekmez mi?

Ben de biraz sitem ettim anneme dün. Artık daha az yüklenecekler. Kendisi de olan durumun farkında çünkü. Birisi bişey derse, "Artık biraz biz ilgilenelim, her şeyi hemen ona söylemeyelim. Elimizde bin parça olmuş çocuk." diye savunma yapıyor. Ama her şeyi geçtim artık sanırım benim biraz uzaklaşma vaktim geldi. Yavaş yavaş Amerika için araştırma yapmam lazım.

Her şeyi tatil dönüşüne bıraktım. Evet gene tatil!

İbiza'ya gidiyorum. Oradan da Barcelona Gay Cirucit'e.

Hayallerimden birisini gerçekleştircem. Tüm kış boyunca çalıştım ve para biriktirdim. Pazartesi gidiyorum. 3 gece İbiza'da bitatil köyüne rezervasyon yaptırdım. Sonra da 7 gece Barcelona'nın gay otellerinden birinin suitinde kalıcam. Circuit partilerine de 4 adet bilet aldım. Canımın istediği her deliliği yapmak istiyorum.

Circuit'i bilmeyenler için şöyle anlatayım;


Hayatımda ilk defa tek başıma tatile çıkıcam. Tek başımayım ama şimdiye kadar 25 kişi görüşme teklif etti. İnstagram fanlarım dünya'ya yayılmış da :)


Peki gelelim iç dünyama. Göründüğü kadar mutlu muyum? Tabii ki hayır.

2 yıl önce Barcelona'ya gene bu zamanlar gitmiştim ama bu sefer arkadaşlarım yanımda ve bitanem aklımda olduğu için katılmamıştım. Ama insanın bigün diye başlayan hayalleri olurdu ya, öyle bi hayalim olmuştu.

Bitaneme söylediğimde birlikte gideriz demişti. Ben de "öyle bir yere sevgiliyle gidilmez. Ya başkalarıyla sevişmeye açık olunmalı ya hiç gidilmemeli" demiştim de alınmıştı ufaklık. Bazen onu o kadar iyi anlıyorum ki...Neyse o konulara girmeyelim.

Sonuç olarak ilk hayalim gerçekleşiyor. Ama hayalimdeki kişiyle değil. Bi artı bi eksi .

+ ve - ne yapar?
Nötr.

Hayır.Sonuç hangisin çok olduğuna bağlıdır. Anladınız siz.


Şimdi ben yattım. Ha bu arada bugün kednime vakit ayırdım ve spa keyfi yaptım. Sabah da laser epilasyona gitmiştim. Sırada saç kesimi ve cilt bakımı var. Kendimi şımarıtcam. ("Daha ne kadar şımartacaksan!?" diyosun duyuyorum da neyse.)

İyi geceler ;)

26 Temmuz 2013 Cuma

Dün ve yokluğumdaki günlerden bilgiler.

Gütünaydın blog :)


Bu saat tam bu tabire uyuyor. Yataktayım ve hava hi. olmadığı kadar sıcak. Uyuyamıyorum. Dün da yazamadım zaman bulamadığım için. Dün annemle İkea'ya gittik. Ben ikea gezmesini çok severim demiş miydim? (9868710894. kez) Annemle vakit geçirmeyi çok seviyorum çünkü çok iyi anlaşıyoruz ve sürekli gülüyoruz. Evin bi iki ihtiyacı için gitmiştik. Annem girişte tembihledi:

"Bak içeri girince her gördüğünü istemek yok."

Piki annecim (: dedim. Ama içeri girer girmez,
-aaaa bak odama yaptırmak istediğim tv ünitesi böyle bişey.
-Bu avize de hoşmuş.
-Evim olursa duvarlarını böyle boyatıcam. Odamı da mı boyatsam? :s
-zıbır zıbır zbırıb zbırıbzırbrıb ızrıhzıhzrıhzrı.

-Anne nevresim alcam benimki yırtıldı.
+Peki oğlum.

Yaklaşık yarım saat nevresim takımı ve yorgan baktım. Kadın da çıldırdı ama bişey diyemiyo ki bana. Sonra dolap içi düzenleyici aldım. Masa lambası aldım. Ivır zıvır daha. En son annemle konuşurken kadın koşar adımlarla uzaklaştı benden :( Asıl almamız gereken şeye gelince de; almadık. Bugün gidip alcam. Yehhu!

Odaya girince eski nevresim takımı yorgan ne varsa merdivenden aşağı salona attım. Yeni nevresimi geçirdim. Yatak başlığım yatağım iki kişilik olunca küçük kalmıştı, gözüme battı. çıkardım. Ldc tv ve uydu alıcısını söktüm. Koridora koydum. Eski masa lambamı çıkardım odadan. Dolabı düzenledim yer değişikliği yaptım. Jantlar eğrilmişti onları rot bala-- tavuğu didikledi akdagjhadjagjh


Şaka şaka. Odamda bir sürü değişiklik yaptım.

Bağzen menopozlu kadınlığım tutmuyor değil.

Elime geçen her şeyi attım nerdeyse. Rahatladım da. Sonra aşağı indim aşağıdakiler çıldırmış bu tutumuma haliyle. Babamın yanında söylenince adam kızdı :( Zaten geceleri arabayla bi'işler çevirdiğimi OGS kayıtlarından fark etmiş. Onun gerginliği vardı. Bu ara evde biraz huzursuz hissediyorum kendimi blog. Sanki yaptıklarımı biliyolarmış sanıyorum ve bu gereksiz bir gerilim yaratıyor bende.

Konu havada kaldı. Masada sessizlik oldu. Annem de "Artık ayrı eve çıkınca ne istersen yaparsın." dedi. Şehir içinde eve çıkmak istediğimi defalarca söylemiş, ama ısrarcı davranmamıştım. Master sonrasına olacak ama. Babam duyunca üzülür gibi oldu :(

Sonra spor için hazırlandım ama öncesinde kuzenimle buluştum.

Kuzenimle barıştık.

Sana söyleyemedim. (Yoksa söyledim mi?) Tartışıp 3 yıldır kırgın olduğumuz kuzenimle barıştık. Taaaaa nisanda olmuştu bu. Gay olduğumu öğrenmiş instagramımı bulup. Bana destek oldu eski konuları tatlıya bağladık. İkimiz de çok değişmişiz. Duygu ve düşüncelerimizin olgunlaştığının ikimiz de farkındayız. Diğer kuzenim de biliyor artık. İkisi de bana çok destek oluyorlar sıkıntım olduğunda. Hoş, biri Londra'ya gitti ve 4 ay sonra gelecek :(

Kuzenimle oturup dertleştik. Bendeki bu ev ile ilgili olan huzursuzluğu anlattım ona, o da kendininkileri anlattı. O kadar tatlı bi'sohbet oldu ki. Saati 9 buçuk etmişiz. Ben spora çıktım hemen o da arkadaşlarının yanına gitti. Soyunma odasında efsane bi adam vardı ilk kez gördüğüm. Spor salonun en iyi vücutlu 3 adamından birisiyim sanırım. Benim dışımdakileri görünce kıskanıyoken, bu nerden çıktı diye düşündüm. Sonra kafa kola aldığım satış müdürüne sordum kimdir o diye.

Amaan dedim her yer et pazarı zaten ve kardiyo yaptım. Sonra yemek yedim ve eve geldim. Öyle yani. Bu hafta sonu aile hafta sonusu olacak. Babaaaaaananananananannem ve dedem kalmaya geleceklermiş. Onur derecesiyle mezun olan torunlarını görecekler :p  anjdhgasfdakjdjag

Bu sebeple evdeki huzursuzluğu onlarla biraz vakit geçirerek azaltabileceğimi düşünüyorum.

Şimdi kahvaltımı yapıp ikea'ya gitcem. Tutmayın beni!

Bu da günün şarkısı olsun;


İyi günler! :)

23 Temmuz 2013 Salı

23 Temmuz 2011

Merhaba blog,

Başlığı tarih olarak attım çünkü bu post o tarihle ilgili. Zamanda geriye yolculuk gibi düşünebilirsin.

Zaman makinesi is switched on.


Bugün bi'tanemle Meydan AVM'ye ve İkea'ya gittik. İkea gezmeyi ikimiz de olduk olası çok severiz her ne kadar ilerideki evimizin nasıl bişey olacağını hayal edemesek de :) İçinde kamyonet bile olacaktı en son.

-Küçümen?
+Efendim pisicik
-Bizim evimiz olunca kamyonet de olsun mu içinde?
+Olsun bitanem.

İkea gezdik işte. 0.17 m2 evlerde hayaller kurduk. Sonra çıktık ve acıkmıştık. Oradaysak iki seçeneğimiz var. Ya ikea köftesi. (At etiymiş meğerse) ya da Go Mongo. Go Mongo'ya gittik. Cam kenarındaki piknik masası gibi bi masaya oturduk. Dışarısı sıcak olduğu için içerinin klimasından faydalanacaktık. Buraya gelmeden önce oturduğumuz İtalyan restoranına dahil en ufak bi'şüphe kalmamıştı kafamızda. Kötüydü orası. Pis kaka. Burada tek ziyaret alacaktık. Tek ziyaret, bilmeyen ya da gitmeyenler için açıklayayım, açık büfedir ve pişmemiş besinlerden oluşur. Seçip sosları ekliyorsunuz, onlar pişiriyorlar. Ev zevklerimiz uymadığı gibi damak zevklerimiz de uymazdı. Onun tuzlu içine tatlı katması ve benim istediğim gibi yemek seçmemesi aramızda bi'sürtüşmeye sebep oldu. (Ne gerizekalıyım  ) Masaya döndük ve oturduk. Bize servis yapan garsonun beni ne kadaaaaar beğendiğini ona anlatmaya çalışıyordum.

-Bu garson kesin gay. Baksana ilk benim çatalımı koydu. ( asahgfdhasfdhgajc)
+Bi'tanem sana kalırsa herkes gay.
-Geç sen dalganı. Unutma sana kalırsa da Dünya'daki tek gayler biz ikimiziz.

//Gene bir sinir sinsilesi//

Yemekler geldi. Yerken çok konuşmadık. Gün boyu yavaş yavaş biriken sinirler sessizliğe bıraktı yerini. Yemekleri yedik. Tatlı yemek istedi ama ben çok yanaşmayınca kaldı. D&R'a girdik. Yakın zamanda ben interrail'e gidecektim. 22 gün ayrı kalacaktık ve bunun da bi sıkıntısı vardı içimizde. Birazcık ayrı ayrı dolandık... birazcık birlikte. Yeni çıkan türk kahvesinden annesine aldı. Denemek istiyormuş. Parayı ödedik çıktık. Saat 8 buçuk falandı. Hava karamaya başlamış tatlı ve sıcak yaz esintisi ve kokusu vardı havada. Biraz daha dolaşıp Starbucks'a gittik. Yiyemediğimiz tatlımızı alıp içeriye, kasanın karşısına oturduk çünkü benim Dünya'da tek olan N97'min şarjı bitecekti. Şarja taktım ve facebook'a girdim. Gördüğüm ilk haber:


Amy Winehouse'u kaybettik.

Kendisiyle o zamana kadar bi kaç parçasını bilmem dışında bir münasebetimiz yoktu. Bitaneme söyledim. O da kendi eşsiz blackberry'sine baktı ve haberleri okudu. İkimizde çok konuşmadan telefonlarımızla ilgilendik. Yeterince şarj olunca dışarı çıktık ve Starbucks'ın siktiri boktan yapay çiçeklerle çit yapıp çevirdiği bahçesinde en köşedeki masaya oturduk. Benim sırtım Starbucks'a dönüktü cam dibindeydim. O ise karşıma oturmuş bana bakıyordu. Bacaklarımız iç içe geçmişti. Fakat bu romantik bir an değildi zira hala birbirimize sinirliydik. Konu döndü dolaştı benim interrail tatilime geldi. Gitmemi hiç ama hiç istemiyordu. Bana bir kıskançlık dolu soru sordu. Ne olduğunu hatırlamıyorum. Ters ve onu kızdıracak bir cevap verdim. Sonra sinirlenip gözlerimin içine baktı ve deli gibi tartışmaya başladık. Ama sesli bir tartışma değildi. Sakin fakat son derece gergin... Etrafımız o kadar doluydu ve dip dibeydik ki konuştuğumuzu herkes duyuyordu galiba. Tartıştık tartıştık.. Ne geçecekse elimize. Sonra tatlıya bağlandı ve her zamanki kısmi zehir etme operasyonumuz başarıyla sonuçlandı.

Yolda Amy'den bi iki bişeyler açtı. Parçaları dinlemiştim ama sözlerine dikkat etmemiştim hiç. Eve gidince indirecektim parçaları. Beni bıraktı kendisi eve devam etti. Saat 10 buçuk falandı heralde. Eve geldim. Parçaları indirdim dinledim dinledim...




Zaman makinesi is switched off.


O parçalar bugünle özdeşleşmiştir. Hele ki bi tanesinin anısı başkadır... Hayatımın sonraki zamanlarında da en belirleyici ve etkileyici anlarımda arka fonda Amy çalar. Yıldızımız bugünden sonra kesişmiştir. Bende yeri başkadır.


Bu sabah gözümü açtığımda 23 Temmuz olduğu aklıma geldi. Müzik setine bağlı olan bluetooth bağlantısı sayesinde, youtube'dan açtığım benim için çok anlamlı olan bi'amy parçasını açtım. Yatağımın içinde dönerken, bangır bangır çalan müziği dinledim ve biraz da ağladım. Ağlamak da denmez. Yaşlı ve mutsuz bir ihtiyar gibi hüzünlendim.



Not: Sık yazmaya alışıcam. Şimdi yazınca mutlu oldum.



20 Temmuz 2013 Cumartesi

Timeline

Tarih:   20 Temmuz 2009
Saat  :   02:20

-Hi guest63!
Guest63: Hi there!
-22 years old italian boy is here.
Guest63: 18 years old turkish boy is here.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Tarih:  22 Mart 2013
Saat  :  21:00

-Artık ben yokum. Yarın terapide de yokum. Ne istiyorsan yapmakta özgürsün.
Guest63: Güle güle!
.
.
.
.
.
.
.
.
Tarih: 20 Temmuz 2013
Saat  : 02:20
-Hi guest63! 26 years old italian boy is away.
Guest63: I know...

10 Temmuz 2013 Çarşamba

23 Mayıs 2013 Perşembe

Deneme 1-2

Haydi bakalım yazayım bu gece de.
Aklımda herhangi bi'konu yok ama bakalım ne çıkıcak.

Az önce eve geldim. Öğrencimle dersteydim. Sonra spora gidecektim ama vazgeçtim. Gidip yemek yedim. Üstelik kendime jest yapıp kola bile içtim :)

Eve erken geldim. Biraz blog'a göz atayım dedim. Yavaş yavaş alışıyorum tekrar sana sanırım. Gün içinde aklıma gelmeler falan. Çakaaaal..

Hayatımı düzene sokmam gerektiğine karar verdim. Buna uykumu düzene sokarak başlamalıyım bence. Geç kalkıp geç yatınca insanın şaftı kayıyor :( Bugünden itibaren denicem. Bakalım nasıl olacak.

Bu arada spor için hydroxycut aldım. Sanırım ihtiyacım olan şey oymuş. Bakalım zamanla görcez.

Saçma bi'post oldu ama bi yerden başlamak lazımdı. :)

İyi geceler

Ama olsun,



Ama olsun, zaman durur sana aşkım durmaz :)

17 Mayıs 2013 Cuma

Bi'kahvelik sohbet edelim senle.

Merhaba blog,

Uzun zaman oldu seninle buluşmayalı. Artık sana borçlu gibi hissetmiyorum yazmadığım zamanlarda. Biliyorum ki orada duran yalnız bir dostum var. "Beni bırak sen neler yapıyorsun?" der dediğini duyuyorum. İşte uzun zamandır cevabını veremediğim soruyu sordun bana.

Hayat hem güzel hem garip gidiyor. Neler olduğunu bilmiyorum. Her şey yolunda olmalı ama değil. Bişeyler eksik... Huzur... Huzursuzum. Sabahları korkuyla uyanıyorum. Sadece uyurken huzurluyum. Biraz değişikliğe ihtiyacım var. Sıkılıyorum. İçim sıkılıyor bazen. Telefonumu suya atıp gitmeme ramak kalıyor. Durup düşünüyorum, yaparsam da elime ne geçecek? Hiç. Muhtemelen K.V.K'dan fatura edilmiş kullanıcı hatası yazan bir faturam olacak.

Elime bir şans verdiler bu hayatı değiştirmek için. 1 Ağustos'da askerim. 1 yıl olmayacağım hiç bir yerde, hiç bir köşede.

Ders veriyorum öğrencilerime. Sayıları bi'hayli arttı. Her günüm dolu. Saat 5 gibi çıkıyorum evden. 4-5 saat derste oluyorum. Saat 10-11'den sonra da atlayıp arabaya şehir merkezine gidiyorum. Eve geliyorum sabaha karşı 3'de 4'de hatta bazen 6'da... Zıbarıp yatıyorum. Uyanıp kahvaltı yapıp spora gidiyorum. Hayatımda tek düzgün giden gitmese de gittiğine inanmak istediğim şey.

Banka hesabı açtım kendime. Araba da kiraladım. Yoyo'lar var ya. Onlardan. Eve çok yakın bi'yerde de varmış. Yenilikler hayatı çekilir kılan nadir şeylerden bu sıralar.

Bazen çok mutluyum. Bazen de çok kederli. Özlediğim şeyler var. Gülüyorsun dimi ben demiştim diye. Biliyorum. Olacağı varmış olmuş Blog efendi. Kendi düşen ağlamaz derler ya. O hesap benimki de.

Hoş, dedim ya dengesizim. Şimdi böyle gözlerimin dolu olduğuna bakma sen. Yarın gör bir de beni. Benden mutlusu ve tasasızı yoktur sanırsın.

İki tane Sıla albümü aldım. Çevirip çevirip dinliyorum. Napim. Mutlu oluyorum.

Dargın olduğum kuzenimle barıştık. Diğer kuzenimle ikisi, gay olduğumu öğrendiler. Her işte bir hayır varmış. Güzel gidiyor her şey. Daha rahatım. Eskiden kalan bi'üzüntümü yok ettim işte.

Böyle işte blog. Ben yatıyorum. İyi geceler. Seni seviyorum.

22 Mart 2013 Cuma

Yeni bir sayfa!

Merhaba blog,

En son yazımda nerde kaldım hatırlamıyorum. Arası da çok önemli değil artık benim için. Ne oldu derseniz, çift terapisine gidiyoduk. Biraz düzelir gibi olmuştuk. Bugün terapinin gereği bulaşacaktık. Buluştuk. Başta iyiydi her şey. Sonra kötü gitti. Bazı şeyleri öğrendi. En son ben artık hayatında yokum, yarın terapide de yokum dedi parayı fırlattı ve gitti. 

Bir yere kadar alttan alabilirim.

Üzgün değilim. Kızgınım. Bunun öncesinde hakettiğimden fazlasını söyledi ve hakaret etti. İster şımarık desinler, ister çocuk. Ne yapmış olursam olayım o kadar hakareti hak etmedim.

Ama şunu düşünmek gerekirdi. 

Her şeyi açıkladım. Gizlisi saklısı kalmadan. Aptal mıydım ben? Daha kötüye gideceğini bilemez miydim? Dürüst oldum, gene yalancı oldum.

Bilmiyo muydum mutlu olmanın yolunu? Yalan söylerdim. Her şeyi bilmezdi ve barışırdık. Ama dürüstlük ettim her şeyi açıkladım. Hala bana yalancı diyorsa, yolu açık olsun.

"Ne kadar haklı olursan ol, bu kadar hakaret etmemeliydin. İstersen zerre kadar ağlama ister insanları sikine tak çevir. Ama hak etmedim o lafların hepsini. Herkes gibi ilişki bitince çirkefleşen insanın en son sen olacağını düşünmüştüm. Yanılmşım. Hep sen yanılma, bu sefer de ben yanılmış olayım. O lafları etmeseydin belki içim burulurdu, üzülür kahrolurdum. Ama içinde bana karşı nefretten öte bişey yokmuş. Umarım gün geçtikçe daha da nefret edersin. Masadan kalk git, parayı da yüzüme fırlat. Bir daha da benim için göz yaşı dökme. Suçsuz değilsin. Aldatılan da aldatan kadar suçludur. Kaç suçundan."

Artık içimde hiç bişey kalmadı. En hayırlısı oldu. Artık yalnız, bekar, sorunsuz ve dertsiz bi'adamım.

Diyecek başka lafım da yok.

Aslında bişey daha var, iyi bir şeyi haketmiyorsun ama neyi hakettiysen onu yaşa Deniz.

İyi geceler blog...

P.S: Bu yazıya yapılan yorumları yayınlamicam. Bunlar yeni hayatımın ilk kararları. Olumlu ya da olumsuz bir yorum yapılamaz. Anlayışınız için teşekkür ederim.

2 Mart 2013 Cumartesi

15 Şubat 2013



Yüklenme tarihi: 15 Şubat 2013.

.....


Önce dakikalara kırgın sonra saatlere
Ve günlere dargın
Mide ağrıları yerine
Hayal bozukluklarına bırakırken
Biliyordum, biliyordum
Sonu sessizlik, sonu özlem
Sonunu sevmeyeceğimi de biliyordum, git derken

Ne yapıyorsun anlat güzel mi oralar
Sadede gelebilirim
Isıtıyor mu kalbini benim kadar
Ne yapıyorsun anlat güzel mi oralar
Artık söyleyebilirim
Seni baş tacı eden haklı sonuna kadar

Elden gittiği gibi kolay gitmiyormuş ki kalpten
O bir kelime dudaktan hemen kurtulmayı başarıyorken
Biliyordum, biliyordum
Sonu sessizlik sonu özlem
Sonunu sevmeyeceğimi de biliyordum, git derken

Ne yapıyorsun anlat güzel mi oralar
Sadede gelebilirim
Isıtıyor mu kalbini benim kadar
Ne yapıyorsun anlat güzel mi oralar
Artık söyleyebilirim
Seni baş tacı eden haklı sonuna kadar

18 Şubat 2013 Pazartesi

İyi geceler

Yatağa girdim. Üzerimde onunla aldığımız eşofman, bana verdiği t-shirt, bu yılbaşında aldığı boxer, kollarımda bana aldığı tüm kopmuş ve sağlam bileklikler ve ondan kalan su şişesiyle yatağa girdim. Onu yaşıyorum her an...

17 Şubat 2013 Pazar

Sen üzülme


sevdim çok sevdim 
tanıdım aşkın en saf halini 
kokladım gecelerce 
bıraktığın eşya ve boş evi 
uzanamadı elim telefona 
defalarca gidip geldim 
yenik düştüm kendime göre göre 
gurur sandım aslında ümitsizliğimdin 
anladım temelli gittiğini 
haklıydın üstelik suç benimdi 
sen üzülme gülüm incinme 
canımın içi iki gözüm sakın küsme 
bana hediye bırak bütün kederleri




16 Şubat 2013 Cumartesi

Hikayemin En Sonu.

"Sinemaya girmeyelim. Vazgeçtim. Gel oturalım. Bi'şey konuşmak istiyorum seninle."

Yolun sonuna geldiğimi anlamıştım. Zaten daha ne kadar saklayabilirdim ki... Bana kahve aldı kendine de su. Göz ucuyla baktığımda elleri titriyodu. Yukarı çıktık. Tıka basa doluydu her yer. Duvarların arkasında köşede iki sandalye vardı. Bize ayrılmış gibi... Oturduk.

-Bana itiraf etmek istediğin bi'şey var mı?
--Ne gibi?
-Bilmem sakladığın, söylemek istediğin..
--Var.
-Söyle. Seni dinliyorum.

O an gelmişti. Aklıma geldiği anda tüylerimi ürpertip, kalbimi çarptıran an gelmişti. Gelecekti de... Bi'sessizlik oldu. Ağzımı hissedemiyordum. Kelimeleri unutmuştum. Ben... Nasıl desem... Belki 2 dakika geçmişti. Yüzündeki o donuk ve öfkeli ifade hala aynıydı. Her şeyi unutmuştum... Benliğimi de kaybetmiştim. Sanki daha önce kaybetmemiş gibi...

--Hatırlıyor musun, seninle ilk tanıştığımız zamanlarda bana bişey söylemiştin. Rüya görmüştün. Bi'sabah kalkıp bana, eğer bi'gün beni aldatırsan sakın bana söyleme bunu demiştin. İşte yıllardır ben o vicdan azabını çekiyorum.
-Ne zaman yaptın?
--İlk Paris'deyken. Walim'le.
-1'den fazla mı oldu?
--Evet...
.
.
.
.
.
.


Öğrenmiş işte. Son birlikte olduğum karaktersiz basit kişilik onun arkadaşına söylemiş. Arkadaşı da ona. Hiç bi'şey söyleyemedim. Herkesi ve her şeyi biliyodu. Zaten inkar da etmeyecektim. Ağırlığı altında o kadar ezilmiştim ki...

"Garip bir şekilde mutluyum şu an. En azından artık biliyorsun. Vicdan azabıyla yaşamaktan daha az acı çekicem. Bunu biliyorum."


Neler konuştuk halay meyal hatırlıyorum. Yaklaşık bi' 40 dakika kadardı. Üstünü giydi.

-Artık istediğini yapmakta özgürsün. Ben yokum artık.

Arkasını döndü ve gidecekti.

--Gitme. Lütfen bırakma beni.
-Hastasın. Tedavi mi olacaksın ne yapacaksın bilmiyorum ama bu şekilde ben yokum. Eğer bi'gün düzelirsen seni bekliyor olacağım. Ama şu anda şu şekilde değil.

Haklıydı. Belki de hastaydım ben. Seks bağımlısı bi'sapık. Belki de çok küçüktüm. Kendimi keşfettiğim anda ilişkinin içinde olmuştum. Merak etmiştim. Ney olduğunu adlandıramıyorum. Ama ben onu aldatmadım. Ben sadece ona aşıktım. Onu seviyordum. Seviyorum, seveceğim de. Bitti.

--Seni seviyorum ve senden başkasını sevmedim.
-Beni kaç kişiyle aldatmışsın bunu nasıl söyleyebilirsin!? Ağlama sakın. Ağlama!

--Ben.. ben hep acı çektim. Vicdan azabıyla yaşadım. Gözlerimin içine baktığında hep içimde bişey ezildi.

Hıçkırarak ağlamaya başladım. Kendimi kaybetmiştim. Titriyordum. Duramadım da. Ağladım, ağladım...

-Seni çok seviyorum. Hep de seveceğim. Ama bu şekilde değil. Bu sen değilsin. Bu benim tanıdığım değil.
....

Kalktı ve gitti. Sesim çıkmadı. Gitme dedim. Ama ben bile duyamadım. Önüme döndüm. Aldığı su orda duruyordu. Ağlamam kesildi. Sadece suya bakıyodum. Gitme. Lütfen gitme. Bırakma gitme. Lütfen gitme. Rüya bitti mi? Bitemez ki. Bu bizim rüyamız. Bitmemeli... Sağ omuzuma dokunan bi'elle irkildim, geri geldi sandım.
*Beyefendi iyi misiniz?

Başımı salladım.

Kafamı kaldırdığımda garson masayı toplamak için gelmişti. Kahveleri aldı. Su kalsın dedim boğuk bir sesle. Gitti. Ardından ben de kalktım. Yıkılmak kelimesini anlamıştım. O an ruhum da gitmişti. O yoksa ben de yoktum. Sokağa çıktım. İstiklal'in gürültüsü ve soğuğu yüzüme çarptı. Üşüdüm. Sağa baktım. Sola baktım.... Nereye gidecektim? Yoktu artık. Yoktu. Otobüslere doğru yürüdüm. soğukta titreyerek boş boş yürüdüm. Manevi ablamı aradım. Açmadı. Minyon aradı. Açamadım. Ne diyecektim? Ağlamadan sızlanmadan yürüdüm. Ağlayamıyordum. Sanki eve dönüyordum normal bir günde. Bütün hislerimi yitirmiştim. Sadece titriyordum.

Otobüse geldiğimde yerinin değiştiğini öğrendim. Tarlabaşı'na kadar yürüyecektim.

Oraya doğru giderken dünyanın en tatlı kızı aradı. Arkandayız geliyoruz dedi. Kalabalığa bakarken bi'anda yanımda belirdi. Sarıldım. Ağladım. Titreyerek zırladım. İyi değilsin eve git. Titriyorsun dedi. Kafamı kaldırdığımda onu gördüm. O da gelmişti. Aynı donuk bakışı vardı. Ağlamamıştı. O kadar kızgın ve öfkeliydi bana. Seviyordu çünkü. Hem de çok. Benden çok beni düşünecek kadar çok. Sonsuz iyilikler yapacak kadar çok. Ben neden sevilirdim ki?

Otobüse kadar yürütmek istediler. Biraz yürüdük daha aşağıdaydı otobüs.

--Siz gelmeyin. Ben giderim burdan. Hoşçakalın.

Arkamı dönerken gözünde bir yaş parladı. Kirpiğinin ucundaydı. Arkamı döndüm ve ağlayarak otobüse yürüdüm. Otobüse geldiğimde hareket eti ve gitti. Yetişememiştim. Diğer otobüsü bekledim. Ablama gidecektim. Zaman ve yol nasıl geçti bilmiyorum.

Otobüsten indim ve ablam aldı beni. O'nunla konuşmuş yoldayken. İyi bak ona demiş. Sana emanet artık o. demiş. Eve gittik. Yiyecek bişeyler hazırladı. Yedim. Hiç bir his yoktu içimde. Ağlama, üzüntü. Mutlu bile gözüküyor olabilirdim. Neden öyle olduğumu bilmiyorum. Ama sanırım şoktaydım. İlk çıktığım an da bileğimdeki bana aldığı bilekliğe "bunu o almıştı." derkenki andı... 4'e kadar oturduk. Beni güldürmeye çalıştılar. Dertleştik. Nedenleri düşündük.

Yatağa yattım. Tüm fotoğraflarına baktım. Öptüm... Okşadım... Uyumak üzereyken çekilmiş bi'fotoğrafı vardı. onu açtım. Telefon tüm gece açıktı. Uyanıp ona baktım. Yastığa sarıldım. Ağladım sabaha kadar.

Sabah uyandığımda kalbim çarpıyordu. Sanki mesaj atacaktı. Günaydın ufaklığım yazacaktı. Olmadı... Bir tek mesaj bile gelmedi... Neden gelecekti ki? Hak etmiş miydim?

Kahvaltı yaptık. Kahve içtim. Hala ölü gibi hissediyordum. Dersimi erteledim. Ablam bırakacaktı. Mutfakta ablamla ikimiz kaldık. Kardeşi ve eşi beni güldürmeye çalışmıştı yeterince.

-Ben napıcam abla? Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum. Sanrım psikolog araştırıcam. Bana yardımcı ol.
--Bitanem, üstesinden geleceksinizdir. Ama belki de tamamen kaybettin. Çok kötüydü çünkü dün telefonda.

Daldım gittim... Gözlerim doldu. Gene ağlama nöbeti gelmişti. Ablam sarıldı. O sarıldıkça daha çok ağladım. İstersen ben bugün konuşurum dedi. Ama sana söylememi istemezse söyleyemem bana dediklerini dedi.

Derse bıraktı. Öğrencimle bitmek bilmeyen bir ders yaptık. Aklım ondaydı. Neler konuşuyolardı acaba. ! saatten fazla konuştular. Sonunda ablam yazdı. Şimdi bitti konuşmamız. Sana konuştuklarımızı söylememi istedi. Kusura bakma dedi.

Gözlerim doldu. Tuttum kendimi öğrencimin yanında ağlayamazdım. Ama anlamıştım. Artık yoktu. Kaybetmiştim. Gözüm karardı. elimdekiler düştü.

-İyi misin abi? Bişey mi oldu?
--İyiyim. Tansiyonum düştü galiba.
-Ara verelim mi?
--Çok iyi olur. Ben bi kendime geleyim.

Ara verdik. Gene o hissizlik bastı beni. Duygusuzca bakakaldım. Ders bitti eve geldim. Eve geldiğimden beri odadayım. Arada çıkıp annemlere mutlu taklidi yapıyorum. Az önce dayanamadım ve mesaj attım. Cevap atmadı. Ona söylemek istediklerim vardı. Söyledim.










Belki bir çok etmen vardı. Belki biz gerçekten de dışarıdan gözüktüğü kadar uymuyorduk. Size yazmadığım dönemlerde olan şeyler de olabilir. Size hiç anlatmadıklarım da. Şu an bilmiyorum. Hiç bir şeyi. Ben sevgili istemiyorum ondan başka. Yapamam da.

Sizden de tek ricam var. Tüm her şeyi bilmiyorken gaddarca yorum yapmamanız. Gerçekten bunu kaldırabilecek yüreğim kalmadı.