5 Ekim 2013 Cumartesi

Genel özet

Günaydın blog :)

Dışarıda yağmur yağıyor. Yeni dekore ettiğim odamda dünyanın en rahat yatağında, yeni pufidik yorganımın ve saten nevresimlerim içinde adeta bir diva gibi uyandım. ajhgsahgajs



Dışarıda zıkkım gibi bir yağmur yağıyor. Camdan onu seyrediyorum ve birazdan kahvaltı yapıcam. Bugün ıvır zıvır işler konusunda gene rekor kırabilirim. Ama en önemlisi telefonumu servise götürmek. Elimden uçtu ve AVM'nin ikinci katından zemin katına çakıldı. Paramparça oldu. Hala umudum var çalışacağına dair.

Dün saçımı kestirdim. Artık baya bu modele alıştım. Sakalımı da değiştirdim. İbiza'daki iltifatlardan sonra, İtalyan tarzı tıraş oldum ve boyun kısmındaki sakalları sıfır yaptırdım. Sanırım o da yakışmış tepkilere bakılırsa.

Geçen hafta sonumdan da bahsedeyim kısaca. Ankara'dan gelen arkadaşlarımın ısrarı üzerine Love'a (gay club) gittik. En son 16 ay önce falan ilişkim varken gitmiştim. Gene sevmedim gene sevmedim. Ama gördüğüm ilgi karşısında şımardım. Saçlarım üstleri ağzıma kadar uzadığı ve lüle lüle olduğu için ıslak bırakıp sprey sıkıp gittim. Daha da lüle oldu. Dans edince de ıslak görünümüne gerçekten ıslaklık eklenmesi, savrulması tam bi Petek Dinçöz... dsjagfsajdasf




Gece boyunca kimseyi beğenemedim son geldiğim seçici noktada ama arkadaşlarımla baya güzel eğlendik. Herkes beni tanıdı ve seni takip ediyoruz dediler. Ebemi bile görmüş olabilirim gay ise. Herkes ordaydı sanki. Fransız çok güzel bir kız bile, "Lütfen bu şirinlikle ve seksilikle bana gay olmadığını söyle ve seni otelime götüreyim." dedi. Ama olmadı. :/ Telefonumu aldı görüşücez ama. Galatasaray'da Hukuk okuyormuş. Daha doğrusu Erasmus'la gelmiş. Ne çenem düştü gene. Neyse, eve geldiimde sabah 8'di. Biz o ekiple Barcelona'da da eve geldiğimizde saat 8 oluyodu hep. Gene birlikte bunu yaptığımıza baya sevindik.

Spora gelince, tam gaz devam ediyor. Artık her spor salonunda olan, gözde vücutlulardan biri oldum. Kilo olarak 77 civarında seyrediyorum. Tatil dönüşü 71 falandım ki artık çok konsantre çalışıyorum. Kaybettiklerimi aldım. Kronometre falan bile kullanıyorum çalışırken. Kısa şortum üstümü örtemeyen kocaman atletlerim ve bilumum aksesuarlarımla spor şıklığı diye bir defileye katılmalıymışım spor müdürünün söylediğine göre. Katılıcam. Rakibimi yenicem. jhgdahgdfaf



Bu arada lütfen bloggerlar olarak "Google+" yani "G+" kullanalım. Yayalım yaygınlaştıralım. Kendisi facebook gibi evet doğru. Ama blogger'la bağlantılı olması blogunuzu kullanıcı profili yapıyor ki yayınlarınızı kolayca paylaşabiliyorsunuz. Ayrıca facebook messenger gibi mesaj programının da olması bloggerlar arası iletişimi daha sıkı tutar. Tabi android kullanıyorsanız bu dediğim özelliklerden maksimum derecede faydalanırsınız Android'in google'la ortaklığı olduğundan dolayı.




Bir deneyin, biraz değişik ama çabuk alışacaksınız :)

Ben bilgisayar şarjım bitmeden bu yazıyı postalamak için kısa kesiyorum.

Ha kariyer planlarımda oturdu artık. Güzel olacak sanırım benim adıma. Anlatırım kesinleşince.

Gülü gülü blog. :)

17 yorum:

  1. Kuzum Android'in Google'la ortaklığı yok :D Android zaten Google'ın malı :D
    Ben yazılarımı G+'da paylaşamıyorum nedense :/ Eskiden beri de G+'ım var halbuki

    YanıtlaSil
  2. Öyle yazacaktım ama teyit etmeye üşendim ben de ortaklık yazdım :) Benim de önceden beri vardı bu 3. açışım. Gizlilik konusunda bazı karışıklıklara sebebiyet verdi diğer hesabımla :/

    YanıtlaSil
  3. bisexüel değilmiydin sen? fransız kızla niye yatmadın?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok değilim yavru. Sapına kadar gayim. Safkan bi gayim hem de. Hiç kız arkadaşım falan da olmadı.

      Sil
    2. onceki yazılarında biseksuel oldugunu güzel bi kız gorunce baktıgını fln yazdıgını hatırlıyorum ama... neyse. sapına kadar gey de güzelmiş. :)

      Sil
    3. Gene bakarım da bi "tık" olmaz :)

      Sil
  4. Ya gercekten bisey yazmiyim diyorum da sen gercekten kendini cekici ya da yakisikli falan mi saniyosun evladim ya. Neyin kafasi bu ? Yok ibizadakiler yok barcelonadakiler yok instagram takipcilerin. Ugur bi aynanin onunde uzun dursana. Kepce kulaklar, renksiz gozler, buyuk burunla mi yakisiklisin yoksa daha cok bi kurt cocuguna mi benziyosun. Gormuyosan gozundeki o rahatsizligi tedavi ettir bence. Hicbi garezim falan oldugunu dusunme sana sadece kimsenin koymadigi fotolarin, iyi sikisen bi gotun ve libidon oldugu icin "cekici" olarak algilanmaktasin. Bil de....

    YanıtlaSil
  5. Ben de kaç kere dedim kullanak şu zımbırtıyı diye kimse dinlemedi fslşkhsfj

    YanıtlaSil
  6. bi adam yukarıdaki yorumuna çok şaşırdım. blogunu başından sonuna kadar okumuş biri olarak bende seni bisexual olarak düşünüyordum. hatta öyle olduğunu bir kaç yazında söylemiştin. neyse vatan millet sağolsun :)

    hayır o değil de, senin fotoğrafını tam görmeyen bir tek ben varım sanırım. pehhh ...

    - serkan

    YanıtlaSil
  7. Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. Evet, bilmiyordum. Bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. Sevişirken sözlük kullanıyordum hala. Ama, seni seviyordum. Ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. Sana yaklaşamıyordum. Yasaklanmıştın adeta. Çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. Küçük bir ateş. Küçücük bir ateştin sen. Sönmekten ürken bir ateş. Bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. Aşkın mecali kalmamıştı. Sessizce sokuldum yanına. Acıyla irkildin. Gülümsedim. Gülümsememe anlam veremedin elbette. Kimdi bu? Ne istiyordu? Tanımadığın biri. Hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. Fuzuli bir beden, karşındaki. Usulca uzandım,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. Uzayın adını ben koymadım. Uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. Rahatlatır beni o. Bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. Yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. Romantizme uyum sağlamak için de değil. Öyle. İşin gerçeği budur. Yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. Bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. Lekesiz bir yalnızlık. Lekelenmeye müsait bir yalnızlık. Tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. Pişmansın. Pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. Elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. ‘Neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. Olmuyor tabii. Olmuyor. Sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. Beni anlayacağın günler gelecek. Beni de göreceksin. Benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. Korkma lütfen,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. Bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. Kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. Çay pişiririz. Çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. Sonra da sen anlatırsın: Sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin... hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. Ben sıkılmam. Ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. Seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. Bir insan, bir insanı sıkamaz. Bir insan canı isterse sıkılır. Hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. Hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. Endişelenmen gereksiz,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. Endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. Başkalaşmaya çalışıyorum. Gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. Değişmek, hiç de zor değil. Yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. Anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. Evet, tıpkı bu. Sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. Birlikte dansedebilmek gibi. Sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. Arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. Bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. Ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. Ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. Ve ciddi. Ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. Bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. Ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. Masallarla geliyorum. Efsanelerle geliyorum. Herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. Artniyetsizim. İnan,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    YanıtlaSil
  8. Bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. Soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! Bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. Aklıma yayıldın. Ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: Ortadaydım işte! Bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. Hayır! Melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. Her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. Kusura bakma, kafam biraz dağınık,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. Sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. Bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. Aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? Neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? Demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. Senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. Dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. Beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. Bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! Gerçekten kırıyorsun beni,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. Sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. Düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. Yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. Onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. Onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. Bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. Cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. Bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. Hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. İnsanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. Bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. Yapacak çok işimiz var. Dövüşecek çok düşmanımız var. Kucaklayacak çok arkadaşımız var. Bizim sebebimiz bu. Bizim fazlalığımız bu. Belki de iksirimiz. Kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. Yalan söylemiyorum

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    YanıtlaSil
  9. Evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “Rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. Bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. Hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. Kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. Çikolata bile kurtlanabilir. Dondurma erir. Çiçek solar. Galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! Birer hatıraya dönüşseler bile! Kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? Sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.

    Şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. Çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. Aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. Hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . Hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. Hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. Bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. Hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . Yüzüme öyle bakma nefretle,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. Kimbilir, doğrudur belki de! . Adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin esrarı büyüleyici! Romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
    Ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. Maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. Ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. Özveri denebilir buna. Evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. İnsan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. Bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. Sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . Sakın ha üstüne alınma,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Ben seni kırmak için yaratılmadım. Uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! Belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! Beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? Seni kaybettim. Bunu biliyorum. Seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. Ortadaydı. Bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! Sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. Hala da saygıyla ağlıyorum. Büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,

    YanıtlaSil
  10. Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: Tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. İnadıma öfkeleniyorsun. Seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. Bu da aşk işte! Bu da entrika! Bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! Peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! Dur, dur, bağırma,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Bunlar da geçecek şüphesiz. Seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. Yaralandım. Bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. Çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. Bir gerçek aramıyorum felakete. Bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. Ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. Ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. Eğer hissediyorsan,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    Ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. Ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. Şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. O rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. Dokunamadım sana. Parmakuçlarım neşterdi çünkü. Kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,

    Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

    YanıtlaSil
  11. G+ kullanıyorum ve kullanılmasını teşvik ediyorum :))

    YanıtlaSil

çıkar bakalım ağzındaki "şeyi" :