Başlığı tarih olarak attım çünkü bu post o tarihle ilgili. Zamanda geriye yolculuk gibi düşünebilirsin.
Zaman makinesi is switched on.
Bugün bi'tanemle Meydan AVM'ye ve İkea'ya gittik. İkea gezmeyi ikimiz de olduk olası çok severiz her ne kadar ilerideki evimizin nasıl bişey olacağını hayal edemesek de :) İçinde kamyonet bile olacaktı en son.
-Küçümen?
+Efendim pisicik
-Bizim evimiz olunca kamyonet de olsun mu içinde?
+Olsun bitanem.
İkea gezdik işte. 0.17 m2 evlerde hayaller kurduk. Sonra çıktık ve acıkmıştık. Oradaysak iki seçeneğimiz var. Ya ikea köftesi. (At etiymiş meğerse) ya da Go Mongo. Go Mongo'ya gittik. Cam kenarındaki piknik masası gibi bi masaya oturduk. Dışarısı sıcak olduğu için içerinin klimasından faydalanacaktık. Buraya gelmeden önce oturduğumuz İtalyan restoranına dahil en ufak bi'şüphe kalmamıştı kafamızda. Kötüydü orası. Pis kaka. Burada tek ziyaret alacaktık. Tek ziyaret, bilmeyen ya da gitmeyenler için açıklayayım, açık büfedir ve pişmemiş besinlerden oluşur. Seçip sosları ekliyorsunuz, onlar pişiriyorlar. Ev zevklerimiz uymadığı gibi damak zevklerimiz de uymazdı. Onun tuzlu içine tatlı katması ve benim istediğim gibi yemek seçmemesi aramızda bi'sürtüşmeye sebep oldu. (Ne gerizekalıyım ) Masaya döndük ve oturduk. Bize servis yapan garsonun beni ne kadaaaaar beğendiğini ona anlatmaya çalışıyordum.
-Bu garson kesin gay. Baksana ilk benim çatalımı koydu. ( asahgfdhasfdhgajc)
+Bi'tanem sana kalırsa herkes gay.
-Geç sen dalganı. Unutma sana kalırsa da Dünya'daki tek gayler biz ikimiziz.
//Gene bir sinir sinsilesi//
Yemekler geldi. Yerken çok konuşmadık. Gün boyu yavaş yavaş biriken sinirler sessizliğe bıraktı yerini. Yemekleri yedik. Tatlı yemek istedi ama ben çok yanaşmayınca kaldı. D&R'a girdik. Yakın zamanda ben interrail'e gidecektim. 22 gün ayrı kalacaktık ve bunun da bi sıkıntısı vardı içimizde. Birazcık ayrı ayrı dolandık... birazcık birlikte. Yeni çıkan türk kahvesinden annesine aldı. Denemek istiyormuş. Parayı ödedik çıktık. Saat 8 buçuk falandı. Hava karamaya başlamış tatlı ve sıcak yaz esintisi ve kokusu vardı havada. Biraz daha dolaşıp Starbucks'a gittik. Yiyemediğimiz tatlımızı alıp içeriye, kasanın karşısına oturduk çünkü benim Dünya'da tek olan N97'min şarjı bitecekti. Şarja taktım ve facebook'a girdim. Gördüğüm ilk haber:
Amy Winehouse'u kaybettik.
Kendisiyle o zamana kadar bi kaç parçasını bilmem dışında bir münasebetimiz yoktu. Bitaneme söyledim. O da kendi eşsiz blackberry'sine baktı ve haberleri okudu. İkimizde çok konuşmadan telefonlarımızla ilgilendik. Yeterince şarj olunca dışarı çıktık ve Starbucks'ın siktiri boktan yapay çiçeklerle çit yapıp çevirdiği bahçesinde en köşedeki masaya oturduk. Benim sırtım Starbucks'a dönüktü cam dibindeydim. O ise karşıma oturmuş bana bakıyordu. Bacaklarımız iç içe geçmişti. Fakat bu romantik bir an değildi zira hala birbirimize sinirliydik. Konu döndü dolaştı benim interrail tatilime geldi. Gitmemi hiç ama hiç istemiyordu. Bana bir kıskançlık dolu soru sordu. Ne olduğunu hatırlamıyorum. Ters ve onu kızdıracak bir cevap verdim. Sonra sinirlenip gözlerimin içine baktı ve deli gibi tartışmaya başladık. Ama sesli bir tartışma değildi. Sakin fakat son derece gergin... Etrafımız o kadar doluydu ve dip dibeydik ki konuştuğumuzu herkes duyuyordu galiba. Tartıştık tartıştık.. Ne geçecekse elimize. Sonra tatlıya bağlandı ve her zamanki kısmi zehir etme operasyonumuz başarıyla sonuçlandı.
Yolda Amy'den bi iki bişeyler açtı. Parçaları dinlemiştim ama sözlerine dikkat etmemiştim hiç. Eve gidince indirecektim parçaları. Beni bıraktı kendisi eve devam etti. Saat 10 buçuk falandı heralde. Eve geldim. Parçaları indirdim dinledim dinledim...
Zaman makinesi is switched off.
O parçalar bugünle özdeşleşmiştir. Hele ki bi tanesinin anısı başkadır... Hayatımın sonraki zamanlarında da en belirleyici ve etkileyici anlarımda arka fonda Amy çalar. Yıldızımız bugünden sonra kesişmiştir. Bende yeri başkadır.
Bu sabah gözümü açtığımda 23 Temmuz olduğu aklıma geldi. Müzik setine bağlı olan bluetooth bağlantısı sayesinde, youtube'dan açtığım benim için çok anlamlı olan bi'amy parçasını açtım. Yatağımın içinde dönerken, bangır bangır çalan müziği dinledim ve biraz da ağladım. Ağlamak da denmez. Yaşlı ve mutsuz bir ihtiyar gibi hüzünlendim.
Not: Sık yazmaya alışıcam. Şimdi yazınca mutlu oldum.
Özledik
YanıtlaSil-Eren