Merhaba blog,
Şuan da sana yazmak yerine tezimi yazmam gerekiyor asılında. Fakat yapmicam. Hayatımda ilk defa son 1 haftadır ne yapmak istiyorsam onu yapıyorum ve yapmicam deyip kestirip atıyorum yapmam gereken şeyleri. Hayata kızmış ve küsmüş gördüm kendimi. Bu gece yılbaşı. Hiç bir hevesim yok kutlamaya dair. Bitanemle bi 'arkadaşımızda olucaz. Toplam da biz dahil 5 kişi. Ne bir umudum var yeni yıldan, ne bi'beklentim. Hayatımı ve yaşadıklarımı dondurmuşum sanki şu ara. Böyle bunalımda gibi hissetmemin sebebi şu ara olan yoğunluğumdur belki.
7'sinde proje teslimim var. Aynı zamanda tezimi de teslim etmem gerekiyor. Okul cuma günü bitti ama bu hafta da okula gidicem devremi yetiştirmek için. 7'sinden sonra da 3 adet final ve 14 ünde proje sunumum var. Yeni yıldan da hiç bi bok beklemiyorum.
Okul bitti. 14'ünden sonra tamamen her şey bitiyor ve artık 'öğrenci' ibaresi kalkıyor üstümden. Karmakarışık bi'durum ama düşünmicem bile ne olacak sonra. İstemiyorum da düşünmek.
Ben mutluydum en son yazımda. Neden böyle oldum ki? 2012 standart bi'yıldı. Çok üzücü bi'olay da yaşamadım çok mutlu edici de. Fakat ruh halimi bozmuş sanırım. Şu anda sol gözümde damlamak üzere olan bi'yaş duruyor neden oluştuğunu bilmediğim. Her şey "görüntüde" düzgün gidiyor. Sorun yok.
Bilmem ki blog; ben neden hayata küstüm?
İyi seneler.
UYARI: Bu alanda paylaşılan tüm paylaşımlar yaşamıma aittir ve yaşamımın tüm hakları bende saklıdır.
Hakkımda
31 Aralık 2012 Pazartesi
Yeni Yıl-dım.
Etiketler:
2012,
2013,
hayat,
Hayatın akışı...,
küsmek üzüntü,
umut,
yeni yıl
23 Aralık 2012 Pazar
O.K.
Selam bloggerlar :)
Ne zamandır içime dert olan blog yazma isteğimi şimdi gideriyorum :) Hayatımda kötü giden hiç bir şey yok. Zaten sanırım bu sebepten dolayı sana çok uğramıyorum. Ama gelmişken de hadi bişey yok ben gidiyorum demek olmaz. Biraz anlatayım.
Bildiğin üzere 14 Ocak'ta mezun oluyorum. Bitirme projem ve tezimle meşgulüm denebilir bu sıralar. Yılın en sevdiğim dönemindeyiz zaten. Yılbaşı öncesi kış... Gerçekten havanın soğukluğunun aksine kendimi en sıcak hissettiğim dönem bu. Huzur doluyorum.
Bitanemle aramızda geçen en ufak bir pürüz yok. Sanırım artık şu evlilikteki eşik gibi biz de birbirimizi anladık ve o eşiği geçtik. Sorunsuz devam ediyoruz. Arkadaşlarımızın doğum günü davetleri, planlar&programlar... Hepsine evli çift gibi katılıyoruz. :) Yılbaşı planımız da dün belli oldu. Bitanemin iş arkadaşının (hani arada sürekli gidip kaldığımız tatlı çocuk) kuzeninin evi varmış Levent'te. Havuzlu bahçeli falanmış galiba dün anladığım kadarıyla. Orada kalabalık bir grup olucaz. :) Değişik ve eğlenceli bi'yılbaşı olacak gibime geldi.
Bu ekip yani iş arkadaşı bitanem ben ve aşçı kız (Arkadaşımız) 8 Şubat'ta Londra'ya gidiyoruz. İkinci Londra seferi. :) Aklımız orada kaldı gerçekten... Doublex bir ev kiraladık; uçak biletleri her şey hazır. Zamanın gelmesini bekliyoruz. Ondan sonra da 23 Nisan tatilinde bi'Berlin gezisi istiyoruz ama bakalım ne olacak.
Okul bitince ise iş konusunda kafam karışmaya başladı. Hatta tek sıkıntım bu diyebiliriz aslında. Bi iki iş teklifi var. Ama ne olacağı konusunda en ufak bi'fikrim yok. Hayatımın bu evresine kadar idealist bir insan olarak gelip, tüm hedeflerimi önceden belirlemiştim. Fakat şu an ne yapmak istediğimi bilmiyorum. Sebebi aslında açık. Ders çalışmaktan farklı bi'dünyaya açılıcam. Çalışmak. Her zaman sıkıştığımda yaptığım gibi zamana bıraktım ve gelince görücez diyorum.
Yaz tatili rezervasyonunu da hallettim. Haziran sonu Temmuz başı gibi bi'hafta geleneksel Antalya tatilimi yapıcam. Bayram tatilinde de bitanemle yurt dışına kaçarız belki.
Arkadaşlar, aile her şey çok güzel gidiyor. Büyük konuşmak istemiyorum fakat insanın mutlu olması kendi elinde olan bişey sanırım. Şu sıralar hiç bişeyin beni üzmesine izin vermiyorum. Mutluyum da. Umarım hep böyle gider.
Umarım sende de her şey iyidir blog. Sana ufak bi'hediyem var. Diğer blogumda güzel bi'Tommy Defendi pornosu paylaşıyorum. İyi seyirler. ;)
Ne zamandır içime dert olan blog yazma isteğimi şimdi gideriyorum :) Hayatımda kötü giden hiç bir şey yok. Zaten sanırım bu sebepten dolayı sana çok uğramıyorum. Ama gelmişken de hadi bişey yok ben gidiyorum demek olmaz. Biraz anlatayım.
Bildiğin üzere 14 Ocak'ta mezun oluyorum. Bitirme projem ve tezimle meşgulüm denebilir bu sıralar. Yılın en sevdiğim dönemindeyiz zaten. Yılbaşı öncesi kış... Gerçekten havanın soğukluğunun aksine kendimi en sıcak hissettiğim dönem bu. Huzur doluyorum.
Bitanemle aramızda geçen en ufak bir pürüz yok. Sanırım artık şu evlilikteki eşik gibi biz de birbirimizi anladık ve o eşiği geçtik. Sorunsuz devam ediyoruz. Arkadaşlarımızın doğum günü davetleri, planlar&programlar... Hepsine evli çift gibi katılıyoruz. :) Yılbaşı planımız da dün belli oldu. Bitanemin iş arkadaşının (hani arada sürekli gidip kaldığımız tatlı çocuk) kuzeninin evi varmış Levent'te. Havuzlu bahçeli falanmış galiba dün anladığım kadarıyla. Orada kalabalık bir grup olucaz. :) Değişik ve eğlenceli bi'yılbaşı olacak gibime geldi.
Bu ekip yani iş arkadaşı bitanem ben ve aşçı kız (Arkadaşımız) 8 Şubat'ta Londra'ya gidiyoruz. İkinci Londra seferi. :) Aklımız orada kaldı gerçekten... Doublex bir ev kiraladık; uçak biletleri her şey hazır. Zamanın gelmesini bekliyoruz. Ondan sonra da 23 Nisan tatilinde bi'Berlin gezisi istiyoruz ama bakalım ne olacak.
Okul bitince ise iş konusunda kafam karışmaya başladı. Hatta tek sıkıntım bu diyebiliriz aslında. Bi iki iş teklifi var. Ama ne olacağı konusunda en ufak bi'fikrim yok. Hayatımın bu evresine kadar idealist bir insan olarak gelip, tüm hedeflerimi önceden belirlemiştim. Fakat şu an ne yapmak istediğimi bilmiyorum. Sebebi aslında açık. Ders çalışmaktan farklı bi'dünyaya açılıcam. Çalışmak. Her zaman sıkıştığımda yaptığım gibi zamana bıraktım ve gelince görücez diyorum.
Yaz tatili rezervasyonunu da hallettim. Haziran sonu Temmuz başı gibi bi'hafta geleneksel Antalya tatilimi yapıcam. Bayram tatilinde de bitanemle yurt dışına kaçarız belki.
Arkadaşlar, aile her şey çok güzel gidiyor. Büyük konuşmak istemiyorum fakat insanın mutlu olması kendi elinde olan bişey sanırım. Şu sıralar hiç bişeyin beni üzmesine izin vermiyorum. Mutluyum da. Umarım hep böyle gider.
Umarım sende de her şey iyidir blog. Sana ufak bi'hediyem var. Diğer blogumda güzel bi'Tommy Defendi pornosu paylaşıyorum. İyi seyirler. ;)
3 Aralık 2012 Pazartesi
Hoşgeldin Huzur...
Merhaba blog;
Uzun zamandır sana yazayım diyorum ama bi'türlü konsantre olamıyorum yazmak için. Bu ne demek oluyor, demek ki hayatımda her şey güzel ve yolunda ki sana ihtiyaç duymuyorum. Şaka şaka.. Mutlu olduğum anlarda aklıma geliyosun hep keşke şu an bişi olsa da bu anı yazabilsem, yazılmış olsa diyorum bloga.
Hayatımda neler olup bitiyo kısaca özetlemek istiyorum sana. Öylece içimden geldi.
Bu ara kendimi çok huzurlu hissediyorum. Bunda okul umun, arkadaşlarımın, bitanemin ve sporun etkisi büyük. Ama bunlar dışında bana gelen bi'içsel huzur da var. Sebebini bilmiyorum, kasım ayı bana inanılmaz huzurlu gelir. Kışa hazırlık, sonbahar kalıntısı... garip işte..
Okulumda her şey güzel. Son dönem olduğu için baya yoğun fakat bu bahsettiğim huzur dolayısıyla pek umurumda değil, zamanı gelince bi'şekilde olur diye bi düşünce akımı içindeyim. Bitirme projemi hızlandırmam gerekiyor. Artık bu ay sonu gibi bitmiş olmalı. Derslerim ve notlarım gayet iyi gidiyor. Boş bir zamanımda İngiltere'de master için araştırma yapıcam. Kısa kısa araştırmalar yapıyorum ve hoşuma giden sonuçlarla karşılaştım hep.
Arkadaşlarımla aram her zamanki gibi güzel. Gerçekten hayatımı yaşanabilir kılıyorlar. Özellikle okuldaki bizim ekip. Canım sıkkın olduğu zaman onların yanında olmak tüm sıkıntımı ve her şeyimi unutturuyor bana. Geçen çarşamba günü hep beraberdik. Önce laboratuvarda ödev falan yaptık okul bu hafta tatil olmasına rağmen. Sonra da İkea'ya Minyon'un evine alınacak bi'kaç şey için gittik. Ama asıl gitme amacımız tabii ki İsveç köfteydi... Böyle güzel bir tat olamaz. Pipi gibi tatlı. Tam biz sırada dururken bitanem sürpriz yapıp geldi. Hiç bi'şekilde haberim yoktu geleceğinden. Bizimkilerin de yoktu. Konuşmamdan parçaları birleştirmiş. Onunla ve bizimkilerle beraber turladık. İkea gezmek beni çok mutlu ediyo. Bitanemle ev hayallerine kapılıyoruz hemen. İkea'dan sonra Minyon'a gittik ama bitanem işlerini yetiştirmesi gerekiyor diye gelemedi ve evine gitti. Biz de evde Yeşilçam gecesi yaptık. Onların serbest seçmeli dersleri Türk Sinema Tarihi. Bu sebeple bir Türk filmi Seyredip rapor yazmaları gerekiyor. Ben de Şekerpare'yi önerdim. İnanılmaz eğlendik. Gerçekten kendimi huzurun kucağında buldum. İşte o anda aklıma geldi: "Keşke şu anı bloga yazabilsem." Ama geç de olsa yaptım. Film sonrası bir sürü saçma video seyredip (allah diyen yumurta, allah diyen tirbüşon, hortum gören teyze vb...) deli gibi güldük. Ben böyle popüler kültürden geri kalmayacağım için hepsini tekrarladım video oynarken.
İşte bu kısım böyle. Her şey yolunda. Spordaki arkadaşlarımı unutmamak lazım. Onlarda dert ve sıkıntı unutturmak adına bire birler. Tam komedi :)
Spor ise inanılmaz güzel gidiyor. Artık bay baya mutluyum vücudumdan. Arada bi'böyle buhranlara giriyorum ama gene de güzel bi'vücuda sahip olduğumu biliyorum artık. Bu kadar şımarmak hakkım olsun dimi :P
Ben bu yazıya başladığım zaman kasımdı şimdi aralık oldu. Bu ayı da ayrıca severim. Huzurumu daha da arttıracak.
Şimdi Minyon'a gidiyorum gene. Güzel bi akşam olur gene umarım :)
Kendinize iyi bak blog görüşürüz :))
Uzun zamandır sana yazayım diyorum ama bi'türlü konsantre olamıyorum yazmak için. Bu ne demek oluyor, demek ki hayatımda her şey güzel ve yolunda ki sana ihtiyaç duymuyorum. Şaka şaka.. Mutlu olduğum anlarda aklıma geliyosun hep keşke şu an bişi olsa da bu anı yazabilsem, yazılmış olsa diyorum bloga.
Hayatımda neler olup bitiyo kısaca özetlemek istiyorum sana. Öylece içimden geldi.
Bu ara kendimi çok huzurlu hissediyorum. Bunda okul umun, arkadaşlarımın, bitanemin ve sporun etkisi büyük. Ama bunlar dışında bana gelen bi'içsel huzur da var. Sebebini bilmiyorum, kasım ayı bana inanılmaz huzurlu gelir. Kışa hazırlık, sonbahar kalıntısı... garip işte..
Okulumda her şey güzel. Son dönem olduğu için baya yoğun fakat bu bahsettiğim huzur dolayısıyla pek umurumda değil, zamanı gelince bi'şekilde olur diye bi düşünce akımı içindeyim. Bitirme projemi hızlandırmam gerekiyor. Artık bu ay sonu gibi bitmiş olmalı. Derslerim ve notlarım gayet iyi gidiyor. Boş bir zamanımda İngiltere'de master için araştırma yapıcam. Kısa kısa araştırmalar yapıyorum ve hoşuma giden sonuçlarla karşılaştım hep.
Arkadaşlarımla aram her zamanki gibi güzel. Gerçekten hayatımı yaşanabilir kılıyorlar. Özellikle okuldaki bizim ekip. Canım sıkkın olduğu zaman onların yanında olmak tüm sıkıntımı ve her şeyimi unutturuyor bana. Geçen çarşamba günü hep beraberdik. Önce laboratuvarda ödev falan yaptık okul bu hafta tatil olmasına rağmen. Sonra da İkea'ya Minyon'un evine alınacak bi'kaç şey için gittik. Ama asıl gitme amacımız tabii ki İsveç köfteydi... Böyle güzel bir tat olamaz. Pipi gibi tatlı. Tam biz sırada dururken bitanem sürpriz yapıp geldi. Hiç bi'şekilde haberim yoktu geleceğinden. Bizimkilerin de yoktu. Konuşmamdan parçaları birleştirmiş. Onunla ve bizimkilerle beraber turladık. İkea gezmek beni çok mutlu ediyo. Bitanemle ev hayallerine kapılıyoruz hemen. İkea'dan sonra Minyon'a gittik ama bitanem işlerini yetiştirmesi gerekiyor diye gelemedi ve evine gitti. Biz de evde Yeşilçam gecesi yaptık. Onların serbest seçmeli dersleri Türk Sinema Tarihi. Bu sebeple bir Türk filmi Seyredip rapor yazmaları gerekiyor. Ben de Şekerpare'yi önerdim. İnanılmaz eğlendik. Gerçekten kendimi huzurun kucağında buldum. İşte o anda aklıma geldi: "Keşke şu anı bloga yazabilsem." Ama geç de olsa yaptım. Film sonrası bir sürü saçma video seyredip (allah diyen yumurta, allah diyen tirbüşon, hortum gören teyze vb...) deli gibi güldük. Ben böyle popüler kültürden geri kalmayacağım için hepsini tekrarladım video oynarken.
İşte bu kısım böyle. Her şey yolunda. Spordaki arkadaşlarımı unutmamak lazım. Onlarda dert ve sıkıntı unutturmak adına bire birler. Tam komedi :)
Spor ise inanılmaz güzel gidiyor. Artık bay baya mutluyum vücudumdan. Arada bi'böyle buhranlara giriyorum ama gene de güzel bi'vücuda sahip olduğumu biliyorum artık. Bu kadar şımarmak hakkım olsun dimi :P
Ben bu yazıya başladığım zaman kasımdı şimdi aralık oldu. Bu ayı da ayrıca severim. Huzurumu daha da arttıracak.
Şimdi Minyon'a gidiyorum gene. Güzel bi akşam olur gene umarım :)
Kendinize iyi bak blog görüşürüz :))
19 Kasım 2012 Pazartesi
Yıldönümümüz kutlu olsun bi'tanem...
Merhaba canlar..
Dün (18.11.2012) bitanemle 4. yıldönümümüzdü ve hayatımda geçirdiğim en güzel geceydi sanırım. Gerçi en güzel gece cumartesi gecesiydi çünkü kutlamayı cumartesi yaptık.
Bana bir hafta öncesinden sakın sürpriz yapma cumartesi gününü boş tutu demişti. Ben de cumartesi gelene kadar tüm ödev, iş güç ve özel derseleri bitirdim. Cumartesi günü heyecanla sürprizin ne olduğunu merak içinde uyandım. Hazırlandım ve evden çıktım saat 3 gibi bana verdiği adresteydim. Harbiye Crowne Plaza Hotel. Arabdan indim vale arabayı aldı ve çantamı getirdi. Lobiye girdim. İçeride değişik uluslardan turistler vardı ve yüksek tavanlı lobide oturup bir ses ahengi yaratmışlardı. Gözlerim onu aradı. Fakat bulamyınca telefona sarıldım hemen. Şımarık bir ses tonuyla "odadayım, resepsiyona uğra." dedi. Resepsiyona uğradım kimliğimi bıraktım. Kısa bir süre işlemler için bekledim. Sonunda resepsiyonist güler yüzle, "X Bey odadalar efendim, buyrun anahtarınız. Odanız 9. katta" dedi. Oda kartını aldım ve asansöre bindim. Açıkçası sürpriz beklediğim gibi bişeymiş dedim kendi kendi kendime. Asansörün kısa süreli <<çinnn>> sesi duyuldu ve metal kapısının açılma sesi sessiz otel koridorunda yankılandı. Koridora çıkınca oda numaralarının olduğu tabelaya baktım. Oda sol tarafta kalıyordu. Yavaş yavaş koridorda ilerlerdim ve kapının zilini çaldım. Kapıyı açtı. Arkadan gelen ışıkla beraber gözümde bir silüet oluşturmuştu. Fakat yüzüne baktım ve her zamankinden daha yakışıklı geldi gözüme.. Sarıldım ve öptüm. Sonra geri çekilince gözlerindeki meraklı bakışı fark ettim. Bişey dememi bekliyordu sanki... Kafamı odaya çevirince fark ettim.
Odaya döndüğümüzde temiz olduğunu ve beni istediğini söyledi. Benim de azgınlığım başıma vurmuştu ve o kocaman yatak üzerinden kan ter içinde kalıncaya kadar seviştik. En son hatırladığım şey o boşaldıktan sonra içinden çıkıp üzerine boşalırken burnumdan ve saçımdan damlayan terin onu daha da ıslatmasıydı. Elimi göğüsünde gezdirdim. Daha da ıslattım.. Sonra üzerine yığılıp kaldım. Kalp çarpıntılarımızı hissederken gözlerimizin içine bakıyoduk. Öylece kaldık biraz.. Sonra duş almak için küvete geçtik. Güzelce temizlenip paklandık. İlk o çıktı ve müziği değiştirdi sonra ben çıktım ve üstümü giyerken odadaki direği ve direk dansı aşkımı fark ettim. Tekli deri koltuğa oturdu ve ben dans etmeye başladım...
Ben kendimi kaptırdıkça ilginç sahneler çıktı ve bitanem de fotoğraflarımı çekti istek üzerine :) İlginç bir fanteziyle ben dansçı o da fotoğrafçı olarak rollerimizi oynadık. Tabii ki çok edepsiz fotoğraflar da var ama bu kadarını sizinle paylaşıyorum. :) He bir de bu var.
Dün (18.11.2012) bitanemle 4. yıldönümümüzdü ve hayatımda geçirdiğim en güzel geceydi sanırım. Gerçi en güzel gece cumartesi gecesiydi çünkü kutlamayı cumartesi yaptık.
Bana bir hafta öncesinden sakın sürpriz yapma cumartesi gününü boş tutu demişti. Ben de cumartesi gelene kadar tüm ödev, iş güç ve özel derseleri bitirdim. Cumartesi günü heyecanla sürprizin ne olduğunu merak içinde uyandım. Hazırlandım ve evden çıktım saat 3 gibi bana verdiği adresteydim. Harbiye Crowne Plaza Hotel. Arabdan indim vale arabayı aldı ve çantamı getirdi. Lobiye girdim. İçeride değişik uluslardan turistler vardı ve yüksek tavanlı lobide oturup bir ses ahengi yaratmışlardı. Gözlerim onu aradı. Fakat bulamyınca telefona sarıldım hemen. Şımarık bir ses tonuyla "odadayım, resepsiyona uğra." dedi. Resepsiyona uğradım kimliğimi bıraktım. Kısa bir süre işlemler için bekledim. Sonunda resepsiyonist güler yüzle, "X Bey odadalar efendim, buyrun anahtarınız. Odanız 9. katta" dedi. Oda kartını aldım ve asansöre bindim. Açıkçası sürpriz beklediğim gibi bişeymiş dedim kendi kendi kendime. Asansörün kısa süreli <<çinnn>> sesi duyuldu ve metal kapısının açılma sesi sessiz otel koridorunda yankılandı. Koridora çıkınca oda numaralarının olduğu tabelaya baktım. Oda sol tarafta kalıyordu. Yavaş yavaş koridorda ilerlerdim ve kapının zilini çaldım. Kapıyı açtı. Arkadan gelen ışıkla beraber gözümde bir silüet oluşturmuştu. Fakat yüzüne baktım ve her zamankinden daha yakışıklı geldi gözüme.. Sarıldım ve öptüm. Sonra geri çekilince gözlerindeki meraklı bakışı fark ettim. Bişey dememi bekliyordu sanki... Kafamı odaya çevirince fark ettim.
Böyle bir manzarayla karşılaştım. İki tane tek parça vitrin camı büyüklüğündeki kocaman camları yatak ucundaki düğmeden kapattık. Kendimizi baya şımarttık o gece. Çok güzel bir aşkı çılgınca yaşayabileceğimiz bir oda tutmuş. Bilgisayardan müzik açmış ve odayı daha da neşelendirmiş. Onu yatağa doğru ittirip üzerine çıktım ve öpmeye başladım. Bi taraftan da ayağımdaki postalları çıkarmaya çalışıyodum. Uzun bi'süre öpüştük. Yataktan kalktım ve üstümü başımı düzelttim. Ardından bir bi'adam klasiği olan "ben çok açım." mottosunu söyledim. O da diğer sürprizi patlattı. "Otelin 9. ve 10. katları club room diye geçiyo, 13. kattaki roof'da yiyecek ve içecek ücretsiz bize." dedi. Yemek lafını duyunca gözlerim büyüdü ve tam o sıra da başka bir sürprizi patlattı. "Gözlerini kapat ve elini uzat" dedi. Gözümü kapattım ve elime vereceğini düşündüm. hohohoh. Sonra bi'kağıt verdi elime. Gözümü açınca anlamadım ne olduğunu. Ama sonradan fark ettim. Şubat ayında Londra'ya gidiş-dönüş iki kişilik uçak bileti. Boynuna sarıldım Öptüm. Ardından "hani gidemezdik bik bik konuşuyodun." dedim. Bunun içinmiş meğerse. Sonra yatağa oturdu ve gel yanıma dedi. Hadi gidelim diye tutturmuştum ki o na şuana kadar yazdığım mektup ve notları döktü yatağa. Yanında getirmiş. Tek tek okuduk ve güldük. Sonunda (Roma'da bi'gece yemek yediğimiz restorantın fişini saklamıştım ben. Gideceğimiz sabah fişi kasada görünce "sen fişi saklamışsın" dedi ve ağlamaya başladı. O zamandan beri fiş konusu olunca ikimiz de ağlarız.) konu fişe geldi ve hala saklıyorum diyince, gözünden bir damla yaş aktı. Ardından benim de... Biraz ağladık sarıldık. Sonra kendimize gelip yukarı atıştırmaya çıktık..


Bu halimizden sonra giyindik ve bana başka bir sürprizinin olduğunu söyledi. Etilere gitmemiz lazım ama dedi. Yeni açılan bir çin restoran'ına gidecektik. (P.F. CHANG'S) İkimiz de son derece şık giyinip gittik. Benim arabamla gidelim dedik onun beyaz güvercini ( Ona taktığımız isim bu. Benim ki de kabız kaz) almak yerine benim kabız kazımı aldık. Tabii ki trafik vardı ama çabuk gittik. İnanılmaz güzel bir akşam yemeği yedik. Gerçekten dünyaları yedik. Yemekten sonra odaya dönmek için arabaya bindik. Odaya gitmeden önce roof'a uğradık ve bişeyler içtik. O sırada fitness dergilerindeki adamları kestik. Spor üstüne konuştuk. Odaya dönünce ışıkları kıstı ve küveti doldurdu. Hatta oda karanlık oldu. Perdeleri açtık ve şehirin ışığı odayı aydınlattı. Küvete girdik. Beni ters yöne oturttu. Son sürprizi için. Deri pufu getirdi yanımıza ve üzerine kalpli cips ve Lindt çikolata koydu. Sonra da iki kadeh ve bir şampanya çıkarttı minibardan. Küvete oturdu. Şampanya açma işi benimdir fakat şampanya yatık saklanmadığı için mantarı hava almış ve kurumuş. Ondan açmada bi sıkıntı yaşadık fakat çözdük. Kadehleri tokuşturmuştuk ki, hava alan şampanyanın bozuk olduğunu anladık ve bi'yudum alıp bıraktık.



Böyle bir görüntü oluştu sabah. Sevşilmiş yatak ve baş ucunda Londradan aldığımız sex oyuncakları. Kadehler.. Şampanya kadehi istemiş ama oda servisi bunları getirmiş. Neyse gecenin son sürprizini yaptıktan sonra küvette uyuyacaktık ki telefon çaldı. Arkadaşlarımız tebrik etmek için aradılar. Onlarla konuştuk gülüştük ve tekrar küvette uyumaya koyulduk.
Sonra baya mayışınca yatağa geçip uyuduk... Sabah ben bir posta daha gittim bi'taneme. Gece zaten bacağına sapladım aletimi taciz ederken. Sabah buna güldük :) Sabah ilginç boşalmamızdan sonra duş alıp hazırlanıp odayı boşalttık ve arkadaşlarımızla kahvaltı için Kitchenette'ye Kanyon'a gittik. Masada Londra tatiline onları da dahil edip planlar yaptık. Sonra birazcık dolaşıp evlere dağıldık.
Oyyh yazmaktan yoruldum. Ve atladığım bir sürü şey var. Kısacası blog, seviyorum onu. O da beni. Birbirimiz için yaratılmışız. Bunu biliyoruz. He bi de ben hediye olarak ona ne aldım? Şu zamana kadar böyle sürprizleri ona ben yapmıştım ama bu sene o yaptı ve benim bişey yapmamı istemedi. Onun için sadece Apple Store'dan sevdiği Angry Birds'ü aldım ona. Bide birbirimize öten baykuş'la ördekli kalem aldık :)
Mutluyum blog. En önemlisi huzurluyum.
18 Ekim 2012 Perşembe
Gelsene blog biraz, sana ihtiyacım var..
İyi geceler blog. Ne zamandır senle konuşup dertleşmemiştik. Fakat şu an daha ilk satırdan dolan gözlerimden anlıyorum ki içime baya şeyi atmışım ve biriktirmişim. Ne ara böyle oldu ve ne zaman bu kadar şey birikti bilmiyorum ama bazen hani böyle yolda giderken bi'şarkı duyarsın da ağlamaya başlarsın ya sebebini bilmeden, onlar habercisiydi sanırım böyle bi'birikmenin.
Şu anda neden ağladığımı da sorsan bilmiyorum. Canım sıkkın. Belli bi sebebi yok fakat ben sanırım hayattan sıkıldım. Yahu sen de hayattan sıkılıyosan ben ne yapayım diyeceksin ama işte öyle değil blog. Sen sanıyo musun ki dünyada her gülenin mutlu olduğunu? ya da sadece senin derdin olduğunu? Diil işte öyle.
Bitanemle tartıştık bugün. İnstagram'ımda facebook hesabım yazdığı ve insanlar mesaj attığı için kaldırmamı istedi. Ben de onlar mesaj atınca mutlu olduğumu beğenildiğimi fark ettiğimi söyledim. Blog, insanları değiştiremezsin. Bazısı egoisttir, bazısı kibirli, bazısı teşhirci bazısı ukela falan. Teşhirci olan teşhircidir. Bunu onu yasaklayarak,o fotoğrafı koyma o linki yazma'yla yapamazsın. Yapabildiğin sadece o kişiyi baskılamak olur ve dolayısıyla mutsuz etmek. Ben şu ana kadar bitanem ne istediyse yaptım. Onu yapma; peki. Bunu istemiyorum; peki. Onu kaldır; peki. Bunu koyma; peki. Oraya gitme; peki. Fakat bunların hepsini o mutlu olsun diye yaptıktan sonra benim hayatımda ne kalıyo geriye yapmak istediğim? Özgürce bişeye müdahale edilmeden yapabileceğim bi'kaç şey dışında. Okula gitmek, spora gitmek (başta onda da sorunlar vardı)..
O mutlu olsun diye hep peki dedim.Fakat bi zaman sonra artık bu kafeste olduğum hissini yaratıyor bende. Her attığım adımın onaylanması gerekiyor hissi. Bu baskıyı direkt olarak o yapmıyor, fakat böyle hissetmeme sebep oluyo. Ne der acaba? diye düşünüyorum. Neyi isteyip neyi istemediğini sezebiliyorum bu sebeple olacakları da biliyorum. Bu sabah ona mesaj atan kişiden bahsederken de olacakları tahmin ediyodum. Ama ondan saklayıp olacakalrı sakınarak ben yapamam ki?
Sonra konu empati yapmaya geliyo. Empati yap. Bana mesajlar atıyolar bıdı bıdı.... Yaptım empati? Hiç bişey olmadı. Atsınlar. Ne güzel en güzel sevgiliyi ben kapmışım. Hiç bi'zaman bu empatilerimiz de uyuşmaz zaten. Hep farklı düşünüyoruz.
Bi'de şu var. Ben 4 sene boyunca asla ona karışmadım. Hiç bi'konu da çıkıp da diyemez bana şunu yapma dedin diye. Bu çok olgun ve hep benim istediğim gibi davrandığı için mi peki? Yoo. Hayır. Sadece yapmaktan mutlu olduğu için. Ben gay bar'a onsuz gidemem. O gidebiliyor, gitti. Ben Grindr'da kimseye mesaj atamam. O atabilir, attı, konuştu, buluştu. (arkadaşı olduğu için). Olay bana geldiğinde önce ben görücem, onaylarsam görüşürsün'e dönüşüyo. Neyim ben gerizekalı mı? İnsanların niyetini algılayamam mı? ya da algılasam kendimi savunamam mı? Belki şu ana kadar milyar tane kişiyle birlikte olabilirdim. Olmadıysam demek ki seninim hala. Bunu bana yasak koyarak kısıtlayarak yapma. Bırak özgür hissedeyim kendimi. Bu saydıklarımı da sakın kin tutmuş bak diye algılamayın. Sadece örnek olarak veriyorum. Yapabilir, ben izin veriyorum.
Bilmiyorum blog.. Çok dolmuşum. Belki de kendimi dolduruyorum ama öyle bile olsa bunun olmaması gerekir. Boğulduğunu hissetmemen gerekir. Sürekli olarak birinin sana destek olduğunu bilmen gerekir. O ise olmasını istediği şeylerde canı gönülden destek, istemediği şeylerde başta hayır gibi şeyler söyleyip heves kırarak sonra da destek olmuş olmak için destek olur. Evet yabancı gelmedi dimi? Ajans/mankenlik meselesi. O konuyu hiç açmıyorum. O da benzer şeyler barındırıyo içinde.
En çok kortuğum şey de pişmanlık blog. Hayatımda hiç keşkem olmamıştı. Hep istediğimi yaparım, yaptım. Ama sanırım artık bi'kaç keşkem var kimseyle paylaşmak istemediğim. Umarım yaşım biraz ilerlediğinde arkama dönüp baktığımda pişmanlıklar görmem. İşte o zaman çok üzülürüm. Gerçekten çok.
İşte böyle blog. Senle bunları paylaşmak iyi geldi birazcık. Kimseye anlatamamıştım. Sanırım varlığını daha iyi hissettim şimdi. Umarım anlık bi buhran bunalımdır bu ve geçer blog.
İyi geceler.
----------------------------------------------------------
Bir rüzgara kapıldım gidiyorum
Sonu hayır mı Şer mi bilemiyorum
Hem çok seviyorum dostlar başına
Hem sıcak demir aşk olsun tutana
Hem çok seviyorum düşman başına
Hem sıcak demir aşk olsun tutana
Ben yoruldum
Söyle senin gücün var mı hala
Kac yenilgi var
Söyle ömürde Allah aşkına
Akışına bıraktım gidiyorum
Sonu hayır mı Şer mi bilemiyorum
Hem eriyorum günden geceye
Hem kapı duvar verilmiş sözlere
Şu anda neden ağladığımı da sorsan bilmiyorum. Canım sıkkın. Belli bi sebebi yok fakat ben sanırım hayattan sıkıldım. Yahu sen de hayattan sıkılıyosan ben ne yapayım diyeceksin ama işte öyle değil blog. Sen sanıyo musun ki dünyada her gülenin mutlu olduğunu? ya da sadece senin derdin olduğunu? Diil işte öyle.
Bitanemle tartıştık bugün. İnstagram'ımda facebook hesabım yazdığı ve insanlar mesaj attığı için kaldırmamı istedi. Ben de onlar mesaj atınca mutlu olduğumu beğenildiğimi fark ettiğimi söyledim. Blog, insanları değiştiremezsin. Bazısı egoisttir, bazısı kibirli, bazısı teşhirci bazısı ukela falan. Teşhirci olan teşhircidir. Bunu onu yasaklayarak,o fotoğrafı koyma o linki yazma'yla yapamazsın. Yapabildiğin sadece o kişiyi baskılamak olur ve dolayısıyla mutsuz etmek. Ben şu ana kadar bitanem ne istediyse yaptım. Onu yapma; peki. Bunu istemiyorum; peki. Onu kaldır; peki. Bunu koyma; peki. Oraya gitme; peki. Fakat bunların hepsini o mutlu olsun diye yaptıktan sonra benim hayatımda ne kalıyo geriye yapmak istediğim? Özgürce bişeye müdahale edilmeden yapabileceğim bi'kaç şey dışında. Okula gitmek, spora gitmek (başta onda da sorunlar vardı)..
O mutlu olsun diye hep peki dedim.Fakat bi zaman sonra artık bu kafeste olduğum hissini yaratıyor bende. Her attığım adımın onaylanması gerekiyor hissi. Bu baskıyı direkt olarak o yapmıyor, fakat böyle hissetmeme sebep oluyo. Ne der acaba? diye düşünüyorum. Neyi isteyip neyi istemediğini sezebiliyorum bu sebeple olacakları da biliyorum. Bu sabah ona mesaj atan kişiden bahsederken de olacakları tahmin ediyodum. Ama ondan saklayıp olacakalrı sakınarak ben yapamam ki?
Sonra konu empati yapmaya geliyo. Empati yap. Bana mesajlar atıyolar bıdı bıdı.... Yaptım empati? Hiç bişey olmadı. Atsınlar. Ne güzel en güzel sevgiliyi ben kapmışım. Hiç bi'zaman bu empatilerimiz de uyuşmaz zaten. Hep farklı düşünüyoruz.
Bi'de şu var. Ben 4 sene boyunca asla ona karışmadım. Hiç bi'konu da çıkıp da diyemez bana şunu yapma dedin diye. Bu çok olgun ve hep benim istediğim gibi davrandığı için mi peki? Yoo. Hayır. Sadece yapmaktan mutlu olduğu için. Ben gay bar'a onsuz gidemem. O gidebiliyor, gitti. Ben Grindr'da kimseye mesaj atamam. O atabilir, attı, konuştu, buluştu. (arkadaşı olduğu için). Olay bana geldiğinde önce ben görücem, onaylarsam görüşürsün'e dönüşüyo. Neyim ben gerizekalı mı? İnsanların niyetini algılayamam mı? ya da algılasam kendimi savunamam mı? Belki şu ana kadar milyar tane kişiyle birlikte olabilirdim. Olmadıysam demek ki seninim hala. Bunu bana yasak koyarak kısıtlayarak yapma. Bırak özgür hissedeyim kendimi. Bu saydıklarımı da sakın kin tutmuş bak diye algılamayın. Sadece örnek olarak veriyorum. Yapabilir, ben izin veriyorum.
Bilmiyorum blog.. Çok dolmuşum. Belki de kendimi dolduruyorum ama öyle bile olsa bunun olmaması gerekir. Boğulduğunu hissetmemen gerekir. Sürekli olarak birinin sana destek olduğunu bilmen gerekir. O ise olmasını istediği şeylerde canı gönülden destek, istemediği şeylerde başta hayır gibi şeyler söyleyip heves kırarak sonra da destek olmuş olmak için destek olur. Evet yabancı gelmedi dimi? Ajans/mankenlik meselesi. O konuyu hiç açmıyorum. O da benzer şeyler barındırıyo içinde.
En çok kortuğum şey de pişmanlık blog. Hayatımda hiç keşkem olmamıştı. Hep istediğimi yaparım, yaptım. Ama sanırım artık bi'kaç keşkem var kimseyle paylaşmak istemediğim. Umarım yaşım biraz ilerlediğinde arkama dönüp baktığımda pişmanlıklar görmem. İşte o zaman çok üzülürüm. Gerçekten çok.
İşte böyle blog. Senle bunları paylaşmak iyi geldi birazcık. Kimseye anlatamamıştım. Sanırım varlığını daha iyi hissettim şimdi. Umarım anlık bi buhran bunalımdır bu ve geçer blog.
İyi geceler.
----------------------------------------------------------
Bir rüzgara kapıldım gidiyorum
Sonu hayır mı Şer mi bilemiyorum
Hem çok seviyorum dostlar başına
Hem sıcak demir aşk olsun tutana
Hem çok seviyorum düşman başına
Hem sıcak demir aşk olsun tutana
Ben yoruldum
Söyle senin gücün var mı hala
Kac yenilgi var
Söyle ömürde Allah aşkına
Akışına bıraktım gidiyorum
Sonu hayır mı Şer mi bilemiyorum
Hem eriyorum günden geceye
Hem kapı duvar verilmiş sözlere
8 Ekim 2012 Pazartesi
Çenem düştü gene
Akşam şerifleriniz hayırlı olsun blog :)
Şimdi yatağıma yattım ve birazcık huzurumdan ısırık aldım. Saçma bir gün geçirmeme rağmen güzel tamamladım sanırım. Saat 4 e kadar hiç birey yapmadan oturdum. Bi tek twitter'a yazdığım gibi kişisel bakımlardan uğraşacaktım. Fakat babam aradı ve vize belgeleri için Harbiye'ye gitmem gerektiğini söyledi. Trafik ve yağmurdan dolayı Metrobüs ile gideyim dedim fakat bin pişman oldum. Gidip gelmem 4 saatimi aldı arkadaş.
Spora da geç kaldım. Zaten bu ara sporla aramda bi sorun oluştu. Motivasyon eksikliği yaşıyorum, bu da canımı ciddi anlamda sıkıyor. Eve geldiğimde pür sinirdim. Sonra işte spora gidince yatıştım.
Yarın okul var. Artık ciddi anlamda okula da asılmam gerekiyor. Öğrencilerimle de derslere yoğunlaşmam gerekiyor. Kısacası hayatıma biraz daha çeki düzen vermem gerekiyor. Bunu da bu haftadan başlayarak sürdürücem. Bitanemi de görmek istedim bugün fakat olmadı. Aradım, ama o kadar yoğundu ki telefonda konuşacak vakti bile olmadı.
Işte böyle blog. Sana artık alıştım sanırım. Bu alışmada android'in hakkını yiyemem Tabi. Çünkü öyle bir Blogger erişimi yapmış ki yazmamak elde değil. Sadece klavye sorunum var. Türkçe karakterler için biraz kasmam gerekiyor. Neyse geme çenem düştü :)
Haydi kendine iyi davran blog bay bay :)
Şimdi yatağıma yattım ve birazcık huzurumdan ısırık aldım. Saçma bir gün geçirmeme rağmen güzel tamamladım sanırım. Saat 4 e kadar hiç birey yapmadan oturdum. Bi tek twitter'a yazdığım gibi kişisel bakımlardan uğraşacaktım. Fakat babam aradı ve vize belgeleri için Harbiye'ye gitmem gerektiğini söyledi. Trafik ve yağmurdan dolayı Metrobüs ile gideyim dedim fakat bin pişman oldum. Gidip gelmem 4 saatimi aldı arkadaş.
Spora da geç kaldım. Zaten bu ara sporla aramda bi sorun oluştu. Motivasyon eksikliği yaşıyorum, bu da canımı ciddi anlamda sıkıyor. Eve geldiğimde pür sinirdim. Sonra işte spora gidince yatıştım.
Yarın okul var. Artık ciddi anlamda okula da asılmam gerekiyor. Öğrencilerimle de derslere yoğunlaşmam gerekiyor. Kısacası hayatıma biraz daha çeki düzen vermem gerekiyor. Bunu da bu haftadan başlayarak sürdürücem. Bitanemi de görmek istedim bugün fakat olmadı. Aradım, ama o kadar yoğundu ki telefonda konuşacak vakti bile olmadı.
Işte böyle blog. Sana artık alıştım sanırım. Bu alışmada android'in hakkını yiyemem Tabi. Çünkü öyle bir Blogger erişimi yapmış ki yazmamak elde değil. Sadece klavye sorunum var. Türkçe karakterler için biraz kasmam gerekiyor. Neyse geme çenem düştü :)
Haydi kendine iyi davran blog bay bay :)
6 Ekim 2012 Cumartesi
Huzurun tanımını yapıyorum
Hellos blog :)
İnanılmaz huzurlu bir haftasonu geçiriyorum. Dün sabahtan anlatmaya başliiim.
Sabah uyuyakaldıım için derse geç kaldım. Metrobüslerde çürüyerek okula saatler sonra vardım. Laboratuvar'da bitirme projemle uğraştım ama sorunlar bitmiyo bitürlü :/ Bu sebeple biraz sıkıntılar var :(
Sonra okuldan çıkıp bitanem ve iş arkadaşlarıyla tiyatroya gittik. Oyun inanılmaz güzeldi..Bi kere alışılmışın dışında bir oyundu. (Fotoğrafı aşağıda paylaştım)
Sonra çıkıp bi yerde şarap içtik hoş bi sohbet ortamı oldu :) Gecenin ilerleyen saatlerinde (saat iki gibi) Love'a gittik.
Ben uzun zamandır sarhoş olmamıştım, dün gece oldum ve inanılmaz eğlendik.. Süpürgeyle dans etmişim elimden almışlar falan :) Fotoğrafa gülüyorum hohoho Saat beş gibi eve geldik. Bitanem beni soymuş ben uyurken ama ben "yapmayın kızar bana, dokunmayın istemiyorum diye sayıklamışım." Sanırım rüya görüyodum. Ama aynı anda bitanem blowjob yaptıı için rüyayı daha gerçekçi hissettim :)
Sabah hatta öğlen kalktığımızda kahve içip gecenin kritiini yaptık :) Çok güzeldi, herkes size baktı gibi övgüler aldık :p hohoho sonra bi'kahvaltı hazırladık aman allah.. hala tokuz. Şimdi de how i met your mother'ı seyredip oturuyoruz :)
Huzurun tanımını yapabilirim şuan.. İşte böyle ben de havalar:) Umarım sende de iyidir. İşte bu da tiyatronun fotoğrafı:
Adı yellow moon. Uyarlama bi oyun ama şiddetle öneririm :)
Hadi öpüldün bloooog bayi bayi :p
İnanılmaz huzurlu bir haftasonu geçiriyorum. Dün sabahtan anlatmaya başliiim.
Sabah uyuyakaldıım için derse geç kaldım. Metrobüslerde çürüyerek okula saatler sonra vardım. Laboratuvar'da bitirme projemle uğraştım ama sorunlar bitmiyo bitürlü :/ Bu sebeple biraz sıkıntılar var :(
Sonra okuldan çıkıp bitanem ve iş arkadaşlarıyla tiyatroya gittik. Oyun inanılmaz güzeldi..Bi kere alışılmışın dışında bir oyundu. (Fotoğrafı aşağıda paylaştım)
Sonra çıkıp bi yerde şarap içtik hoş bi sohbet ortamı oldu :) Gecenin ilerleyen saatlerinde (saat iki gibi) Love'a gittik.
Ben uzun zamandır sarhoş olmamıştım, dün gece oldum ve inanılmaz eğlendik.. Süpürgeyle dans etmişim elimden almışlar falan :) Fotoğrafa gülüyorum hohoho Saat beş gibi eve geldik. Bitanem beni soymuş ben uyurken ama ben "yapmayın kızar bana, dokunmayın istemiyorum diye sayıklamışım." Sanırım rüya görüyodum. Ama aynı anda bitanem blowjob yaptıı için rüyayı daha gerçekçi hissettim :)
Sabah hatta öğlen kalktığımızda kahve içip gecenin kritiini yaptık :) Çok güzeldi, herkes size baktı gibi övgüler aldık :p hohoho sonra bi'kahvaltı hazırladık aman allah.. hala tokuz. Şimdi de how i met your mother'ı seyredip oturuyoruz :)
Huzurun tanımını yapabilirim şuan.. İşte böyle ben de havalar:) Umarım sende de iyidir. İşte bu da tiyatronun fotoğrafı:
Adı yellow moon. Uyarlama bi oyun ama şiddetle öneririm :)
Hadi öpüldün bloooog bayi bayi :p
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)