UYARI: Bu alanda paylaşılan tüm paylaşımlar yaşamıma aittir ve yaşamımın tüm hakları bende saklıdır.
Hakkımda
18 Şubat 2013 Pazartesi
İyi geceler
Yatağa girdim. Üzerimde onunla aldığımız eşofman, bana verdiği t-shirt, bu yılbaşında aldığı boxer, kollarımda bana aldığı tüm kopmuş ve sağlam bileklikler ve ondan kalan su şişesiyle yatağa girdim. Onu yaşıyorum her an...
17 Şubat 2013 Pazar
Sen üzülme
sevdim çok sevdim
tanıdım aşkın en saf halini
kokladım gecelerce
bıraktığın eşya ve boş evi
uzanamadı elim telefona
defalarca gidip geldim
yenik düştüm kendime göre göre
gurur sandım aslında ümitsizliğimdin
anladım temelli gittiğini
haklıydın üstelik suç benimdi
sen üzülme gülüm incinme
canımın içi iki gözüm sakın küsme
bana hediye bırak bütün kederleri
16 Şubat 2013 Cumartesi
Hikayemin En Sonu.
"Sinemaya girmeyelim. Vazgeçtim. Gel oturalım. Bi'şey konuşmak istiyorum seninle."
Yolun sonuna geldiğimi anlamıştım. Zaten daha ne kadar saklayabilirdim ki... Bana kahve aldı kendine de su. Göz ucuyla baktığımda elleri titriyodu. Yukarı çıktık. Tıka basa doluydu her yer. Duvarların arkasında köşede iki sandalye vardı. Bize ayrılmış gibi... Oturduk.
-Bana itiraf etmek istediğin bi'şey var mı?
--Ne gibi?
-Bilmem sakladığın, söylemek istediğin..
--Var.
-Söyle. Seni dinliyorum.
O an gelmişti. Aklıma geldiği anda tüylerimi ürpertip, kalbimi çarptıran an gelmişti. Gelecekti de... Bi'sessizlik oldu. Ağzımı hissedemiyordum. Kelimeleri unutmuştum. Ben... Nasıl desem... Belki 2 dakika geçmişti. Yüzündeki o donuk ve öfkeli ifade hala aynıydı. Her şeyi unutmuştum... Benliğimi de kaybetmiştim. Sanki daha önce kaybetmemiş gibi...
--Hatırlıyor musun, seninle ilk tanıştığımız zamanlarda bana bişey söylemiştin. Rüya görmüştün. Bi'sabah kalkıp bana, eğer bi'gün beni aldatırsan sakın bana söyleme bunu demiştin. İşte yıllardır ben o vicdan azabını çekiyorum.
-Ne zaman yaptın?
--İlk Paris'deyken. Walim'le.
-1'den fazla mı oldu?
--Evet...
.
.
.
.
.
.
Öğrenmiş işte. Son birlikte olduğum karaktersiz basit kişilik onun arkadaşına söylemiş. Arkadaşı da ona. Hiç bi'şey söyleyemedim. Herkesi ve her şeyi biliyodu. Zaten inkar da etmeyecektim. Ağırlığı altında o kadar ezilmiştim ki...
"Garip bir şekilde mutluyum şu an. En azından artık biliyorsun. Vicdan azabıyla yaşamaktan daha az acı çekicem. Bunu biliyorum."
Neler konuştuk halay meyal hatırlıyorum. Yaklaşık bi' 40 dakika kadardı. Üstünü giydi.
-Artık istediğini yapmakta özgürsün. Ben yokum artık.
Arkasını döndü ve gidecekti.
--Gitme. Lütfen bırakma beni.
-Hastasın. Tedavi mi olacaksın ne yapacaksın bilmiyorum ama bu şekilde ben yokum. Eğer bi'gün düzelirsen seni bekliyor olacağım. Ama şu anda şu şekilde değil.
Haklıydı. Belki de hastaydım ben. Seks bağımlısı bi'sapık. Belki de çok küçüktüm. Kendimi keşfettiğim anda ilişkinin içinde olmuştum. Merak etmiştim. Ney olduğunu adlandıramıyorum. Ama ben onu aldatmadım. Ben sadece ona aşıktım. Onu seviyordum. Seviyorum, seveceğim de. Bitti.
--Seni seviyorum ve senden başkasını sevmedim.
-Beni kaç kişiyle aldatmışsın bunu nasıl söyleyebilirsin!? Ağlama sakın. Ağlama!
--Ben.. ben hep acı çektim. Vicdan azabıyla yaşadım. Gözlerimin içine baktığında hep içimde bişey ezildi.
Hıçkırarak ağlamaya başladım. Kendimi kaybetmiştim. Titriyordum. Duramadım da. Ağladım, ağladım...
-Seni çok seviyorum. Hep de seveceğim. Ama bu şekilde değil. Bu sen değilsin. Bu benim tanıdığım değil.
....
Kalktı ve gitti. Sesim çıkmadı. Gitme dedim. Ama ben bile duyamadım. Önüme döndüm. Aldığı su orda duruyordu. Ağlamam kesildi. Sadece suya bakıyodum. Gitme. Lütfen gitme. Bırakma gitme. Lütfen gitme. Rüya bitti mi? Bitemez ki. Bu bizim rüyamız. Bitmemeli... Sağ omuzuma dokunan bi'elle irkildim, geri geldi sandım.
*Beyefendi iyi misiniz?
Başımı salladım.
Kafamı kaldırdığımda garson masayı toplamak için gelmişti. Kahveleri aldı. Su kalsın dedim boğuk bir sesle. Gitti. Ardından ben de kalktım. Yıkılmak kelimesini anlamıştım. O an ruhum da gitmişti. O yoksa ben de yoktum. Sokağa çıktım. İstiklal'in gürültüsü ve soğuğu yüzüme çarptı. Üşüdüm. Sağa baktım. Sola baktım.... Nereye gidecektim? Yoktu artık. Yoktu. Otobüslere doğru yürüdüm. soğukta titreyerek boş boş yürüdüm. Manevi ablamı aradım. Açmadı. Minyon aradı. Açamadım. Ne diyecektim? Ağlamadan sızlanmadan yürüdüm. Ağlayamıyordum. Sanki eve dönüyordum normal bir günde. Bütün hislerimi yitirmiştim. Sadece titriyordum.
Otobüse geldiğimde yerinin değiştiğini öğrendim. Tarlabaşı'na kadar yürüyecektim.
Oraya doğru giderken dünyanın en tatlı kızı aradı. Arkandayız geliyoruz dedi. Kalabalığa bakarken bi'anda yanımda belirdi. Sarıldım. Ağladım. Titreyerek zırladım. İyi değilsin eve git. Titriyorsun dedi. Kafamı kaldırdığımda onu gördüm. O da gelmişti. Aynı donuk bakışı vardı. Ağlamamıştı. O kadar kızgın ve öfkeliydi bana. Seviyordu çünkü. Hem de çok. Benden çok beni düşünecek kadar çok. Sonsuz iyilikler yapacak kadar çok. Ben neden sevilirdim ki?
Otobüse kadar yürütmek istediler. Biraz yürüdük daha aşağıdaydı otobüs.
--Siz gelmeyin. Ben giderim burdan. Hoşçakalın.
Arkamı dönerken gözünde bir yaş parladı. Kirpiğinin ucundaydı. Arkamı döndüm ve ağlayarak otobüse yürüdüm. Otobüse geldiğimde hareket eti ve gitti. Yetişememiştim. Diğer otobüsü bekledim. Ablama gidecektim. Zaman ve yol nasıl geçti bilmiyorum.
Otobüsten indim ve ablam aldı beni. O'nunla konuşmuş yoldayken. İyi bak ona demiş. Sana emanet artık o. demiş. Eve gittik. Yiyecek bişeyler hazırladı. Yedim. Hiç bir his yoktu içimde. Ağlama, üzüntü. Mutlu bile gözüküyor olabilirdim. Neden öyle olduğumu bilmiyorum. Ama sanırım şoktaydım. İlk çıktığım an da bileğimdeki bana aldığı bilekliğe "bunu o almıştı." derkenki andı... 4'e kadar oturduk. Beni güldürmeye çalıştılar. Dertleştik. Nedenleri düşündük.
Yatağa yattım. Tüm fotoğraflarına baktım. Öptüm... Okşadım... Uyumak üzereyken çekilmiş bi'fotoğrafı vardı. onu açtım. Telefon tüm gece açıktı. Uyanıp ona baktım. Yastığa sarıldım. Ağladım sabaha kadar.
Sabah uyandığımda kalbim çarpıyordu. Sanki mesaj atacaktı. Günaydın ufaklığım yazacaktı. Olmadı... Bir tek mesaj bile gelmedi... Neden gelecekti ki? Hak etmiş miydim?
Kahvaltı yaptık. Kahve içtim. Hala ölü gibi hissediyordum. Dersimi erteledim. Ablam bırakacaktı. Mutfakta ablamla ikimiz kaldık. Kardeşi ve eşi beni güldürmeye çalışmıştı yeterince.
-Ben napıcam abla? Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum. Sanrım psikolog araştırıcam. Bana yardımcı ol.
--Bitanem, üstesinden geleceksinizdir. Ama belki de tamamen kaybettin. Çok kötüydü çünkü dün telefonda.
Daldım gittim... Gözlerim doldu. Gene ağlama nöbeti gelmişti. Ablam sarıldı. O sarıldıkça daha çok ağladım. İstersen ben bugün konuşurum dedi. Ama sana söylememi istemezse söyleyemem bana dediklerini dedi.
Derse bıraktı. Öğrencimle bitmek bilmeyen bir ders yaptık. Aklım ondaydı. Neler konuşuyolardı acaba. ! saatten fazla konuştular. Sonunda ablam yazdı. Şimdi bitti konuşmamız. Sana konuştuklarımızı söylememi istedi. Kusura bakma dedi.
Gözlerim doldu. Tuttum kendimi öğrencimin yanında ağlayamazdım. Ama anlamıştım. Artık yoktu. Kaybetmiştim. Gözüm karardı. elimdekiler düştü.
-İyi misin abi? Bişey mi oldu?
--İyiyim. Tansiyonum düştü galiba.
-Ara verelim mi?
--Çok iyi olur. Ben bi kendime geleyim.
Ara verdik. Gene o hissizlik bastı beni. Duygusuzca bakakaldım. Ders bitti eve geldim. Eve geldiğimden beri odadayım. Arada çıkıp annemlere mutlu taklidi yapıyorum. Az önce dayanamadım ve mesaj attım. Cevap atmadı. Ona söylemek istediklerim vardı. Söyledim.
Belki bir çok etmen vardı. Belki biz gerçekten de dışarıdan gözüktüğü kadar uymuyorduk. Size yazmadığım dönemlerde olan şeyler de olabilir. Size hiç anlatmadıklarım da. Şu an bilmiyorum. Hiç bir şeyi. Ben sevgili istemiyorum ondan başka. Yapamam da.
Sizden de tek ricam var. Tüm her şeyi bilmiyorken gaddarca yorum yapmamanız. Gerçekten bunu kaldırabilecek yüreğim kalmadı.
Yolun sonuna geldiğimi anlamıştım. Zaten daha ne kadar saklayabilirdim ki... Bana kahve aldı kendine de su. Göz ucuyla baktığımda elleri titriyodu. Yukarı çıktık. Tıka basa doluydu her yer. Duvarların arkasında köşede iki sandalye vardı. Bize ayrılmış gibi... Oturduk.
-Bana itiraf etmek istediğin bi'şey var mı?
--Ne gibi?
-Bilmem sakladığın, söylemek istediğin..
--Var.
-Söyle. Seni dinliyorum.
O an gelmişti. Aklıma geldiği anda tüylerimi ürpertip, kalbimi çarptıran an gelmişti. Gelecekti de... Bi'sessizlik oldu. Ağzımı hissedemiyordum. Kelimeleri unutmuştum. Ben... Nasıl desem... Belki 2 dakika geçmişti. Yüzündeki o donuk ve öfkeli ifade hala aynıydı. Her şeyi unutmuştum... Benliğimi de kaybetmiştim. Sanki daha önce kaybetmemiş gibi...
--Hatırlıyor musun, seninle ilk tanıştığımız zamanlarda bana bişey söylemiştin. Rüya görmüştün. Bi'sabah kalkıp bana, eğer bi'gün beni aldatırsan sakın bana söyleme bunu demiştin. İşte yıllardır ben o vicdan azabını çekiyorum.
-Ne zaman yaptın?
--İlk Paris'deyken. Walim'le.
-1'den fazla mı oldu?
--Evet...
.
.
.
.
.
.
Öğrenmiş işte. Son birlikte olduğum karaktersiz basit kişilik onun arkadaşına söylemiş. Arkadaşı da ona. Hiç bi'şey söyleyemedim. Herkesi ve her şeyi biliyodu. Zaten inkar da etmeyecektim. Ağırlığı altında o kadar ezilmiştim ki...
"Garip bir şekilde mutluyum şu an. En azından artık biliyorsun. Vicdan azabıyla yaşamaktan daha az acı çekicem. Bunu biliyorum."
Neler konuştuk halay meyal hatırlıyorum. Yaklaşık bi' 40 dakika kadardı. Üstünü giydi.
-Artık istediğini yapmakta özgürsün. Ben yokum artık.
Arkasını döndü ve gidecekti.
--Gitme. Lütfen bırakma beni.
-Hastasın. Tedavi mi olacaksın ne yapacaksın bilmiyorum ama bu şekilde ben yokum. Eğer bi'gün düzelirsen seni bekliyor olacağım. Ama şu anda şu şekilde değil.
Haklıydı. Belki de hastaydım ben. Seks bağımlısı bi'sapık. Belki de çok küçüktüm. Kendimi keşfettiğim anda ilişkinin içinde olmuştum. Merak etmiştim. Ney olduğunu adlandıramıyorum. Ama ben onu aldatmadım. Ben sadece ona aşıktım. Onu seviyordum. Seviyorum, seveceğim de. Bitti.
--Seni seviyorum ve senden başkasını sevmedim.
-Beni kaç kişiyle aldatmışsın bunu nasıl söyleyebilirsin!? Ağlama sakın. Ağlama!
--Ben.. ben hep acı çektim. Vicdan azabıyla yaşadım. Gözlerimin içine baktığında hep içimde bişey ezildi.
Hıçkırarak ağlamaya başladım. Kendimi kaybetmiştim. Titriyordum. Duramadım da. Ağladım, ağladım...
-Seni çok seviyorum. Hep de seveceğim. Ama bu şekilde değil. Bu sen değilsin. Bu benim tanıdığım değil.
....
Kalktı ve gitti. Sesim çıkmadı. Gitme dedim. Ama ben bile duyamadım. Önüme döndüm. Aldığı su orda duruyordu. Ağlamam kesildi. Sadece suya bakıyodum. Gitme. Lütfen gitme. Bırakma gitme. Lütfen gitme. Rüya bitti mi? Bitemez ki. Bu bizim rüyamız. Bitmemeli... Sağ omuzuma dokunan bi'elle irkildim, geri geldi sandım.
*Beyefendi iyi misiniz?
Başımı salladım.
Kafamı kaldırdığımda garson masayı toplamak için gelmişti. Kahveleri aldı. Su kalsın dedim boğuk bir sesle. Gitti. Ardından ben de kalktım. Yıkılmak kelimesini anlamıştım. O an ruhum da gitmişti. O yoksa ben de yoktum. Sokağa çıktım. İstiklal'in gürültüsü ve soğuğu yüzüme çarptı. Üşüdüm. Sağa baktım. Sola baktım.... Nereye gidecektim? Yoktu artık. Yoktu. Otobüslere doğru yürüdüm. soğukta titreyerek boş boş yürüdüm. Manevi ablamı aradım. Açmadı. Minyon aradı. Açamadım. Ne diyecektim? Ağlamadan sızlanmadan yürüdüm. Ağlayamıyordum. Sanki eve dönüyordum normal bir günde. Bütün hislerimi yitirmiştim. Sadece titriyordum.
Otobüse geldiğimde yerinin değiştiğini öğrendim. Tarlabaşı'na kadar yürüyecektim.
Oraya doğru giderken dünyanın en tatlı kızı aradı. Arkandayız geliyoruz dedi. Kalabalığa bakarken bi'anda yanımda belirdi. Sarıldım. Ağladım. Titreyerek zırladım. İyi değilsin eve git. Titriyorsun dedi. Kafamı kaldırdığımda onu gördüm. O da gelmişti. Aynı donuk bakışı vardı. Ağlamamıştı. O kadar kızgın ve öfkeliydi bana. Seviyordu çünkü. Hem de çok. Benden çok beni düşünecek kadar çok. Sonsuz iyilikler yapacak kadar çok. Ben neden sevilirdim ki?
Otobüse kadar yürütmek istediler. Biraz yürüdük daha aşağıdaydı otobüs.
--Siz gelmeyin. Ben giderim burdan. Hoşçakalın.
Arkamı dönerken gözünde bir yaş parladı. Kirpiğinin ucundaydı. Arkamı döndüm ve ağlayarak otobüse yürüdüm. Otobüse geldiğimde hareket eti ve gitti. Yetişememiştim. Diğer otobüsü bekledim. Ablama gidecektim. Zaman ve yol nasıl geçti bilmiyorum.
Otobüsten indim ve ablam aldı beni. O'nunla konuşmuş yoldayken. İyi bak ona demiş. Sana emanet artık o. demiş. Eve gittik. Yiyecek bişeyler hazırladı. Yedim. Hiç bir his yoktu içimde. Ağlama, üzüntü. Mutlu bile gözüküyor olabilirdim. Neden öyle olduğumu bilmiyorum. Ama sanırım şoktaydım. İlk çıktığım an da bileğimdeki bana aldığı bilekliğe "bunu o almıştı." derkenki andı... 4'e kadar oturduk. Beni güldürmeye çalıştılar. Dertleştik. Nedenleri düşündük.
Yatağa yattım. Tüm fotoğraflarına baktım. Öptüm... Okşadım... Uyumak üzereyken çekilmiş bi'fotoğrafı vardı. onu açtım. Telefon tüm gece açıktı. Uyanıp ona baktım. Yastığa sarıldım. Ağladım sabaha kadar.
Sabah uyandığımda kalbim çarpıyordu. Sanki mesaj atacaktı. Günaydın ufaklığım yazacaktı. Olmadı... Bir tek mesaj bile gelmedi... Neden gelecekti ki? Hak etmiş miydim?
Kahvaltı yaptık. Kahve içtim. Hala ölü gibi hissediyordum. Dersimi erteledim. Ablam bırakacaktı. Mutfakta ablamla ikimiz kaldık. Kardeşi ve eşi beni güldürmeye çalışmıştı yeterince.
-Ben napıcam abla? Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum. Sanrım psikolog araştırıcam. Bana yardımcı ol.
--Bitanem, üstesinden geleceksinizdir. Ama belki de tamamen kaybettin. Çok kötüydü çünkü dün telefonda.
Daldım gittim... Gözlerim doldu. Gene ağlama nöbeti gelmişti. Ablam sarıldı. O sarıldıkça daha çok ağladım. İstersen ben bugün konuşurum dedi. Ama sana söylememi istemezse söyleyemem bana dediklerini dedi.
Derse bıraktı. Öğrencimle bitmek bilmeyen bir ders yaptık. Aklım ondaydı. Neler konuşuyolardı acaba. ! saatten fazla konuştular. Sonunda ablam yazdı. Şimdi bitti konuşmamız. Sana konuştuklarımızı söylememi istedi. Kusura bakma dedi.
Gözlerim doldu. Tuttum kendimi öğrencimin yanında ağlayamazdım. Ama anlamıştım. Artık yoktu. Kaybetmiştim. Gözüm karardı. elimdekiler düştü.
-İyi misin abi? Bişey mi oldu?
--İyiyim. Tansiyonum düştü galiba.
-Ara verelim mi?
--Çok iyi olur. Ben bi kendime geleyim.
Ara verdik. Gene o hissizlik bastı beni. Duygusuzca bakakaldım. Ders bitti eve geldim. Eve geldiğimden beri odadayım. Arada çıkıp annemlere mutlu taklidi yapıyorum. Az önce dayanamadım ve mesaj attım. Cevap atmadı. Ona söylemek istediklerim vardı. Söyledim.
Belki bir çok etmen vardı. Belki biz gerçekten de dışarıdan gözüktüğü kadar uymuyorduk. Size yazmadığım dönemlerde olan şeyler de olabilir. Size hiç anlatmadıklarım da. Şu an bilmiyorum. Hiç bir şeyi. Ben sevgili istemiyorum ondan başka. Yapamam da.
Sizden de tek ricam var. Tüm her şeyi bilmiyorken gaddarca yorum yapmamanız. Gerçekten bunu kaldırabilecek yüreğim kalmadı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)